MediaMarkt Türkiye Pazarlama, E-ticaret ve Kurumsal İletişim Direktörü Tolga Ünvan: "Doğada olmak gerçek bir macera"

Şehir hayatının yoğunluğuna bir es verip, doğayla kucaklaşan sektörden isimlerin hikâyelerine kulak verdiğimiz "Doğaya Dönüş" serimizin yeni konuğu MediaMarkt Türkiye Pazarlama, E-ticaret ve Kurumsal İletişim Direktörü Tolga Ünvan...

“Kendim ve ailem için doğa ile iç içe olacağımız, toprağa değeceğimiz, yavaş yaşam, işlevsellik ve hobinin bir arada olacağı anlamlı bir çıkış hikâyesi hayal etmeye başladım.” diyerek yola çıkan ve pandemiyle birlikte ortaya çıkan doğaya dönüş özlemini Arcadia Bağları’nda yeni bir yaşam kurarak gideren MediaMarkt Türkiye Pazarlama, E-ticaret ve Kurumsal İletişim Direktörü Tolga Ünvan, doğaya dönüş hikâyesini tüm samimiyetiyle paylaştı.

Toprak özleminin hobiye dönüştüğü bir doğaya dönüş hikâyesi...
Kendim ve ailem için doğa ile iç içe olacağımız, toprağa değeceğimiz, yavaş yaşam, işlevsellik ve hobinin bir arada olacağı anlamlı bir çıkış hikâyesi hayal etmeye başladım. Uzun yıllardır iş hayatındayım. Çalışmayı ve iş arkadaşlarımla birlikte uğraşarak bir hikâye yazmayı, ortaya bir şey koymayı hep sevdim. Ancak projelerin, toplantıların, görüşmelerin koşuşturmasında zamanımın büyük kısmının ofislerde, dört duvar içine sıkışmış şekilde geçtiğini net olarak idrak edebilmem için sanırım pandemi travmasını yaşamam gerekiyormuş. Zira bu zorlu dönemde bir de evlere kapanma durumu çıkınca, sanırım avcı-toplayıcı içgüdülerim tetiklendi. Kendim ve ailem için doğa ile iç içe olacağımız, toprağa değeceğimiz, yavaş yaşam, işlevsellik ve hobinin bir arada olacağı anlamlı bir çıkış hikâyesi hayal etmeye başladım. Tam da bu sırada eşimle Trakya’da bir bağ gezisi yapmaya karar verdik. Bağların arasında geçirdiğimiz iki günün sonunda işte bu dedim. Zaten uzun zamandır şarap üzerine amatör seviyede bir ilgim vardı. Doğada yeni bir yaşam kuralım, kendi yiyeceğimizi, kendi şarabımızı üretelim, unuttuğumuz ağaçların, çiçeklerin bitkilerin adını tekrar öğrenip onlarla iç içe yaşayalım dedim. Bir hafta sonra gidip Trakya’da bir arazi satın aldım. İşte her şey böyle ansızın başladı. Doğanın sakinliğinde ve yavaşlığında yaşadığım aydınlanma, günlük hayattaki koşuşturmacanın anı yaşamamıza izin vermeyen gürültüsüyle baskılanmış ihtiyaçları ve arzuları açığa çıkardı.

Bağımız, üzüm diyarı Arcadia Bağları’nda
Bağımız Lüleburgaz’ın kuzeyinde, Istranca Dağları’nın altında uzanan vadide konumlu olan Arcadia Bağları’nın içinde. Bu teruarın en baskın öğesi Istranca Dağları. Bağımızın bulunduğu vadi ise çok eski çağlarda denizin dibiymiş. Binlerce yıl içinde erozyonla Istrancalar’dan gelen farklı toprak yapıları vadiyi doldurmuş ve bağcılık için son derece uygun bir bölge haline getirmiş. Bizim arazimiz yaklaşık 10 dönüm büyüklükte. Bağımızın bulunduğu parselin toprağı granit kil karışımı; buraya Cabrrnet Sauvignon ve Merlot üzümlerini ektik. Ayrıca arazimizde meyve-sebze yetiştirmek için de planlar yapıyoruz. Tabii bir de arazimizin kenarında, orada yaşamamızı sağlayacak bir bağ evi inşa ediyoruz. Çok yakında evimizi tamamlayıp yaşamaya başlamayı düşünüyoruz. 

Şarapçılığa ilgim öncelikle bir tüketici olarak başladı 
Anadolu ve Trakya şarapçılık anlamında milattan öncelere uzanan mirası olan topraklar. Dünyada şaraplık üzümlerin ilk ehlîleştirildiği yer Mezopotamya. Ülkemiz de yüzyıllar boyunca bu bölgenin doğal uzantısı niteliğinde önemli bir şarapçılık merkezi olmuş bir coğrafya. Bence Türkiye’de büyük potansiyel var. Bu işi aşkla seven insanlar yapıyor ve gelişime son derece açık bir sektör. Ülkemizden her yıl global ya da bölgesel ölçekte sayısız ödül kazanan harika şaraplar çıkıyor. Şarapçılık, hem tüketmekten hem de küçük bir parçası olmaktan mutlu olduğum bir alan.

Şarapçılığa ilgim öncelikle bir tüketici olarak başladı. Çeşitli kurslara ve kulüplere dahil oldum. Şarapları koklamak, tatmak, yemeklerle eşlemek ve bunun üzerine tartışmak, sohbet etmek benim için hep büyük keyif oldu. Kariyerimde de çeşitli dönemlerde yeme içme alanına değen önemli markalarda çalışma fırsatım oldu. Bu vesileyle gastronomi platformlarında bulunup, sektördeki önemli insanları tanıma ve onların yaptıklarını dinleme şansına eriştim. Daha önceleri aklımda hiç olmayan butik bir şarap üreticisi olabilme fikri ise tamamen doğaya dönüş arzusunun bende yarattığı zihin açılmasının bir sonucu. Doğada bir ara verip, yavaşlamak ve anı yaşayabilmek gözümü açtı diyebiliriz.

Doğada olmak gerçek bir macera 
Oğlumla bir gün bağımız ve evimizi inşa ettiğimiz araziyi uzaktan gelip bulabilmek için bir yürüyüşe çıktık ve ormanın içinde kaybolduk. Tam bu patikayı izleyelim derken yol bitti, neredeyiz derken karşımıza ağaçların arasında gömülmüş bir dere çıktı. Sola döndüğümüzde arı kovanları ve lavanta bahçeleriyle karşılaştık. Sonunda yolumuzu bulduk ve arazimize ulaştık. Yaşadığımız duygu bir tür zaferdi. Sanırım bir saat kadar yolu bulmak için bu daracık yerde debelendik. Oğlumun sorduğu; bu ne ağacı, şu ne çiçeği, bu ne otu gibi soruların hiçbirine cevap veremedim. Sonra bunları internette araştırıp ne olduklarını bulmaya çalıştım. Açıkçası doğada olmak gerçek bir macera ve her dakika yapacak farklı bir şey bulabiliyorsunuz. Bağla ve bahçeyle birebir uğraşmaya başladığımızda buradaki duyguların tavan yapacağını düşünüyorum.

Doğaya uyumlu kendi kendine yeten ve sürdürülebilir bir hayat 
Doğaya dönüşün önemli bir sonucu da sürdürülebilir, sorumlu bir yaşam sürme ihtiyacının önemini tekrar keşfetmek. Bu da beraberinde organik ve sürdürülebilir tarım ile sunulan ürünlere ilgiyi her geçen gün artırıyor. Biz de doğaya uyumlu kendi kendine yeten ve sürdürülebilir bir hayat kurmayı arzu ettik. Bu sebeple bağımızda yaşayan bir varlık olarak toprağa, içinde ve üzerinde yaşayan canlılara saygı duyan sürdürülebilir bir üretim yöntemi benimsedik. Doğada ve üründe kalıntı bırakmayan şaraplar yaratmak istiyoruz. Bu sebeple bağımızda ot ilacı ve böcek ilacı kullanmıyoruz. Yararlı böceklere alan yaratıyoruz. Onlar da bizimle bu bağda çalışsın istiyoruz. “Kurda kuşa aşa” demiş eskiler. Bu topraktaki ekinin sadece bizim için değil tüm doğa için olduğuna inanıyoruz. 

Hedefimiz 2023 bağbozumunda asmalarımızdan ilk şaraplık mahsulümüzü alabilmek 
Bağcılık ile ilgili en kısa vade planımız bağdaki evimizi tamamlayıp daha fazla zaman geçirmemizi sağlayacak ortamı oluşturmak. Son bir yıldır ailece bu proje için çok uğraştık. Ben ve eşimin yanı sıra çocuklarımızı da sürece dahil ettik. Herkesin fikrini söylediği eğlenceli, heyecanlı ve mutlu bir proje oldu. Artık son düzlükteyiz. Ardından oradaki hayatı kurmak gibi önemli bir dönem var. Bu kısmı biraz oyun gibi açıkçası. Acele etmeden içinde yaşayarak adım adım yeni bir düzen kuracağız. Bağımızın da üçüncü yaşına girmesiyle birlikte asmalarımız için daha yakın ilgi gerektiren bir dönem başlıyor. Hedefimiz 2023 bağbozumunda asmalarımızdan ilk şaraplık mahsulümüzü alabilmek. Diğer yandan kızım ve oğlumla yapacağımız markanın hikâyesi, adı ve görsel dünyası için birlikte çalışıp kafa yoruyoruz. Ailemiz için de bir tür yaratıcı konkur süreci işlediğini söyleyebilirim. Kendi markamızı oluşturmak ve mümkün olursa da yıllar boyunca da bu serüveni devam ettirmek istiyoruz. Hikâyemizin sonunu bu şekilde yazdık.

Bağcılıkla ilgilenmeyi planlayanlar tecrübeli görüşüne başvurmalı
Bağ-bağcılıkla ilgilenmek isteyenler için en önemli şey karar verip başlamak. Sonrası kendiliğinden akıyor. Bu tarz işler kafada çok fazla kurarak “hadi yapalım” denecek bir iş değil. Çok rasyonel bir filtreden her şeyi geçirip, tüm süreçteki olası zorlukları net göremeyebilir, planlayamayabilirsiniz ki doğadan ve tarımdan bu kadar kopmuş bir nesil olan bizler için bu son derece normal. Ben yaşayarak gördüğüm ve öğrenmekte olduğum bir sürecin içinde ilerliyorum. Özetle iş hayatında yapamadığım kadar akışına bırakıyorum bazı konuları. Tabii akıl aldığım, danıştığım bu konuya gönül vermiş bağcılık anlamında çok tecrübeli dostlarım var. Onlar olmasa sanırım bu hayalimi bu kadar hızlı gerçekleştiremezdim. Bence kararlılığın yanı sıra, benim gibi bağcılıkla ilgilenmeyi planlayan her çaylak bir ustanın tecrübeli görüşüne sahip olmalı.

Doğa ile buluşmayı vazgeçilmez kılan 3 şey

  • Doğa net olarak bir pozitif enerji kaynağı. Sürekli açık alanda olmak, hareket etmek, toprağı işleyebildiğini görmek, doğanın bir parçası olabilmek onun enerjisini de bedeninizde hissetmenizi sağlıyor. Bu beraberinde büyük bir huzur ve aydınlanma veriyor insana. Negatif rüzgarların cirit attığı koşuşturmalı hayatımız bizi maalesef aşağı yönlü etkileyebiliyor. Bu döngüden çıkmak ve yeniden pozitif enerjiye ulaşmak için doğa ile çalışmak gerçekten işe yarıyor.
  • Şehirde çoğu zaman maratonda aralıksız sprint atan koşucular gibiyiz. Her şeye yetişmeye çalışırken kendimizden ve ailemizden uzaklaşmış buluveriyoruz kendimizi. Doğada sadelik içinde daha yavaş bir yaşam var. Biraz mandıra filozofu aforizması gibi olacak ama aceleniz yok burada, paralelde birçok şey yapmaya ya da başka bir şeye yetişmeye çalışmıyorsunuz. Sevdiklerinizle anın tadını çıkarmak için ağırdan alabiliyorsunuz.
  • Doğayla buluşmanın diğer bir önemli yanı ise an’a odaklanabilmek. Paylaşmak için yüzeysel seviyede değil daha içten ve derinlemesine giriyorsunuz her şeyin içine. Ağaçların, yaprakların, çevrenin detaylarına olduğu kadar kafanızın içindekilere de akıyor dikkatiniz. Herhangi bir dikkat bozucu öğe yok. Bu ailenizle yemek yerken de, meditasyon yaparken de, çalışırken de çok daha keyifli ve verimli olmanızı sağlıyor.
Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir