Marka da Semt de Bizim: Asırlık Yerel Markalar

Hepimiz Coca Cola’nın mucizevi pazarlama taktiklerini, Starbucks’ın kahve gibi basit bir içeceği nasıl komplike bir deneyim hâline getirdiğini, Unilever’in birbirinden çok farklı alanlarda nasıl bunca popüler marka çıkardığını birbirimize anlatıp dururuz. Peki, her başarılı marka küresel olmak zorunda mı? Günümüzde faaliyete devam eden yerel markalar söz konusu olduğunda bu işletmelerin gücünü biraz küçümsemiyor muyuz? Kimisi babadan oğula, kimisi damlaya damlaya göl olan yatırımlarla kurulmuş bu yerel alâmetifârikaların başarı öykülerine birlikte bakmaya ne dersiniz? Koska Helvacısı İster kahvaltıda ister balığın üstüne mideyi rahatlatmada olsun, tahinin o yoğun, yumuşak ve tatlı lezzetine hangimiz karşı koyabilir? Tahin helvası söz konusu olunca da aklımıza gelen ilk marka kuşkusuz ki Koska oluyor. Helva her ne kadar adını bir İstanbul semtinden alsa da kökü Denizli’ye uzanıyor. 20. yüzyılın başında bu Ege kentinde bir helvacı dükkânı açan Hacı Emin Bey, maharetini çocuklarına da aktarmış. Oğlu Halil İbrahim Adil Dindar’ın oğullarıyla birlikte 1931’de İstanbul’a taşınıp baba mesleğini Koska semtindeki dükkânında sürdürmesiyle, Koska Helva’nın markalaşma süreci de başlar. Helvalar o denli lezzetlidir ki ünü hızla yayılır ve Koska Helvacısı olarak tanınır ve sonunda marka tescillenir. Bundan 43 yıl önce Topkapı’daki fabrikasında helvanın yanında reçel, koz helva ve lokum üretimine de başlayan firma, 1983’te Nevzat ve Mümtaz Dindar kardeşlerin diğerlerinden ayrılarak Merter’de inşa ettirdikleri tesiste yoluna devam eder. Şirketin günümüzdeki yöneticileri olan ailenin dördüncü kuşağı ise üretim- yerini 1998 yılında Avcılar’a taşımıştır. Koska Helva bugün 100 yılı aşkın tarihi ve lezzetiyle yerel markalar arasında yerini aldı ve 22 bin metrekarelik kapalı alanda seri üretim hâlinde üretilmiyor. koska helvacisi Hamidiye Su “Su” deyip geçmek olur mu? Hayatın kaynağı olan bu sıvının kalitesi, doğal olarak bir asırdan fazla süre önce de önemliydi ve hatta markalaşmıştı bile! Dönemin padişahı II. Abdülhamit’in emriyle, 119 yıl önce kurulan komisyon, Kırkçeşme semtinin doğusunda ve Kemerburgaz’ın güneydoğusundaki kaynak sularını toplamış ve bu suların toplandığı yeri demir kapılarla kilitleyerek kirlenmesini önlemişti. 20. yüzyılın başında tamamlanan bu tesisten İstanbul’a içme suyu verilen ilk günde ise takvimler 26 Mayıs 1902 gününü gösteriyordu. Osmanlı topraklarında ilk kez font borularla ulaştırılan su olan Hamidiye Su, hızlı kentleşmenin etkisiyle sokak sebilleri yerine, 1979 itibarıyla şişelenerek sunulmaya başlandı. Günümüzdeki sahibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olan markanın tam adı Hamidiye Kaynak Suları A.Ş.’dir. Hamidiye Su Tarihi Sarıyer Börekçisi Sarıyer’e gidildiğinde akla ilk gelen üç şeyden biri balık yemek, diğeri su muhallebisine dadanmak ise üçüncüsü meşhur Sarıyer böreğinden tatmaktır. Böreği bu kadar ünlü yapan mekân olan Tarihi Sarıyer Börekçisi’nin geçmişi 1895 yılına dek uzanıyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de İstanbul’un önde gelen aile işletmelerinden olan bu dükkân, asırlık nâmını, hazırladığı nefis böreğin üzerine pudra şekeri dökmesiyle almış. Ne yazık ki aile işletmelerinde hiç de az görülmeyen yönetim istikrarsızlığı burayı da bulmuş. Borçlarını ödeyemeyen ailenin dördüncü nesli, şirketi başka bir işletmeciye satmış. Sariyer boregi Tarihi Kanlıca Yoğurdu Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı arasında geçen 93 Harbi’nde, Bulgaristan’dan İstanbul’un Beykoz ilçesine göçen Poyraz İbrahim Ağa, buradaki Kanlıca semtine yerleşir ve yoğurtçuluğa başlar. Her ne kadar yoğurt o dönem de Türk damak zevki için yemeklerin yanında bir vazgeçilmezse de İbrahim Ağa’nın üstüne pudra şekeri ekleyerek yoğurdu tatlı bir şekilde sunması, fark yarattı. Günümüze kadar devam eden bu hikâye bugün, ailenin beşinci kuşağının temsilcisi Muhammed Ali Sakkaf tarafından yazılıyor. Ürün bugün bal, reçel ve hatta dondurmayla bile servis ediliyor. Kanlica yogurdu Hacı Şakir Biraz da kuzey topraklarına uzanalım mı? Volga’da sabun ve mum üretmeye başlayan Hacı Ali Bey’in İstanbul’a göçüp Laleli’de yerleştiği evinin altında üretime devam etmesiyle başlayan Hacı Şakir markasının macerası, 1925’te bizzat Atatürk’ün imzaladığı belgeyle resmen tescillenmiş. Şirket, İstanbul Sanayi Odası’nın ilk, İstanbul Ticaret Odası’nın ise dokuzuncu üyesi olarak tarihe geçer. Dört kuşak boyunca aile tarafından yönetilen şirket, önce Maya Grubu’na, 1991 yılında ise Colgate-Palmolive şirketine satılmıştır. Haci Sakir sabun Vefa Bozacısı Bir tarafına Zeyrek’i, öbür tarafına Cibali’yi, diğer yanına ise Unkapanı’nı alan tarihi bir yerde, semtle bu kadar özdeşleşen bir yerel marka görmedik. Çoğu yerel marka gibi yine bir göç hikâyesiyle başlayan Vefa Bozacısı’nın serüveninde ilk adım, Hacı Sadık Bey’in 1870’te Prizren’den İstanbul’a gelmesiyle atılmış. Güçlü bir gözlem yeteneği olan bu zeki adam, sulu bir yapıya ve ekşi lezzete sahip bozanın popüler bir içecek olduğunu anlamış. Fakat diğer bozacıların arasından sıyrılıp rekabet edebilmek için daha koyu kıvamda, sarı renkte ve farklı bir mayalanma tekniğiyle yeni bir boza üretmiş. Kış ayları boyunca sırtındaki güğümde bozasını satan Hacı Sadık Bey, talep arttıkça girişimini geliştirmeyi denemiş ve böylece 1876’da bugünkü Vefa Bozacısı dükkânını açmış. Bu dükkân, aynı zamanda dünyanın ilk ticari boza işletmesi unvanını almış. İçecek öyle meşhur olmuş ki aile bozanın kalitesini korumak için belli standartlar getirmiş ve kuşaktan kuşağa bu mahareti aktarmış. Vefa Bozacısı, ailenin dördüncü kuşak temsilcileriyle bugün de üretime devam ediyor. Vefa boza Sabuncakis Çiçek Sevgiyi göstermenin en güzel yollarından biri, her biri farklı bir anlam taşıyan çiçeklerdir. 1874’te Beyoğlu’nda açılan ilk dükkânla başlayan bu güzel öykünün mimarı ise Giritli İstavro Sabuncakis olmuş. Sabun üretim üzerine uzmanlaşan Sabuncakis, burada bir tesis de açmış. Daha sonra oğlu İstirati, Beyoğlu’na geldiğinde, büyük bir yangından çıkan semtte yeni bir pazar aramaya başlamış. Bu arayış süresince, Beyoğlu’mda birçok alanda farklı işletmeler olmasına karşın, doğal çiçek satışı yapan çok az yer olduğunu görmüş. Bu işletmelerden birinde işin püf noktalarını öğrenen oğul Sabuncakis, 1874 yılında ilk dükkânını açmış. Hâlen ailenin temsil ettiği ve önemli yerel markalar arasında kendine yer bulmuş firma; İstanbul, Ankara ve Antalya’da faaliyet gösteriyor. Sabuncakis Tarihi yerel markalar dediğimizde, bunların tamamını bu yazıya sığdırmak elbette mümkün değil. Kurukahveci Mahmet Efendi, Malatya Pazarı, Rebul Eczanesi, Kebapçı İskender, içli köftesiyle meşhur Sabırtaşı, Ali Muhiddin Hacı Bekir, Şekerci Cafer Erol, Güllüoğlu Baklavacısı, Selin Kolonyası ve daha nicelerini de hatırladığımızda, bu serinin ne kadar uzayabileceğini tahmin edersiniz. Küresel marka olamasalar da yerelliğin gücünü iyi kullanan ve bu topraklarla özdeşleşmiş bunca markanın zamana meydan okuyup ayakta kalmasının bile, işlerini ne denli iyi yaptıklarının başlı başına bir kanıtı olarak görüyorum. Peki sizin favoriniz olan tarihi yerel markalar hangileri? Örnekleri çoğaltıp diğer okurlarla paylaşmaya ne dersiniz?
Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir