Dilara Koçak: İklim dostu beslenme

Beslenme Uzmanı, Aktivist Dilara Koçak: "Doğaya iyi gelen, insan bedenine de iyi geliyor. Hiçbir canlıyı geride bırakmadan doğaya iyi bakmak, israfı azaltmak, geri dönüşümü artırmak, güvenli gıdayı, temiz suyu sağlamak hepimizin ortak sorumluluğu. "

Her zaman söylüyorum: Toprak, hava ve su hasta ise, insanın tam anlamıyla sağlıklı olması mümkün değil. Artık sadece bireysel iyilik halini değil, gezegenin sağlığını da gözeten bir bakış açısına ihtiyacımız var. Tam da bu noktada devreye giren bir beslenme modeli var; Akdeniz diyeti. Üstelik bu diyet sadece bir “beslenme modeli” değil, bir yaşam tarzı.

US News & World Report, Akdeniz diyetini 8 yıldır üst üste “yılın en iyi diyeti” olarak seçiyor. Kronik hastalıklara karşı olumlu etkisine dair sayısız çalışma bulunuyor. Üstelik bu yıl aynı zamanda “en iyi bağırsak sağlığı diyeti” unvanını da aldı. Ama belki de en önemli faydalarından biri şu ki bu diyet sadece bedenimize değil, doğaya da iyi geliyor.

Hangi besinlerden oluşuyor? 

Akdeniz diyetinin temelinde bol sebze, meyve, tam tahıllar, zeytinyağı, kurubaklagiller, az miktarda süt ürünleri ve haftada birkaç kez tüketilen balık yer alıyor. Kırmızı etin sınırlı olduğu, rafine ürünlerin neredeyse hiç yer almadığı bu model, sadece insan sağlığına değil doğaya da saygılı bir yapı sunuyor. Çünkü bu beslenme şekli, daha az et tüketimiyle su, toprak ve enerji kaynaklarını daha az tüketiyor; sebze, tahıl ve baklagil ağırlıklı yapısıyla hem karbon ayak izini düşürüyor hem de sürdürülebilir tarım modellerini destekliyor. Üstelik mevsiminde ve yerel ürünlerle beslenmeyi teşvik ettiği için hem lojistik kaynaklı karbon salımını azaltıyor hem de yerel üreticiyi destekliyor.

Hayvancılık sektörünün küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 14,5’inden sorumlu olduğu düşünüldüğünde, her gün tabağımıza koyduğumuz yiyeceklerin doğa üzerinde ne kadar etkili olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bu anlamda Akdeniz diyeti, hiçbir besin grubunu tamamen dışlamadan ama her şeyi ölçülü ve bilinçli tüketerek hem sağlığı hem gezegeni koruyan bir yaklaşım sunuyor. Daha az işlenmiş, daha çok doğal; daha az ambalajlı, daha çok yerel; daha az israf, daha çok farkındalık ilkesiyle hareket ediyor.

Yeşil akdeniz diyeti

Klasik Akdeniz diyetine bir adım daha eklenerek geliştirilen ve son yıllarda bilimsel yayınlarda sıkça konuşulan bir başka yaklaşım da yeşil Akdeniz diyeti. Bu model, geleneksel Akdeniz diyetinin sağlık yararlarını artırmak ve çevresel sürdürülebilirliğe de katkıda bulunmak hedefiyle özellikle bitkisel proteinlerin ve antioksidan kapasitesi yüksek besinlerin öne çıkarıldığı bir versiyon. Et tüketimi daha da azaltılır hatta tüketilmezken, yerine daha fazla bitkisel protein kaynağı baklagiller, yeşil yapraklı sebze, tam tahıllar, ceviz tüketimi öneriliyor. 

Baklagiller, bitki temelli yemekler, zeytinyağlılar zaten bizim geleneklerimizde var. Daha iyi emilim, daha iyi biyoyararlanım konusunda ise filizlendirme yöntemi geleceğe dair umut veriyor. Bakliyatlar filizlendirildiğinde hem sindirimi ve emilimi kolaylaşıyor, hem de daha yüksek antioksidan kapasitesi ve daha yüksek protein emilimi sunuyor.

Journal of the American College of Cardiology dergisinde yayımlanan bir çalışmada, yeşil Akdeniz diyeti uygulayan bireylerin, klasik Akdeniz diyeti grubuna göre daha fazla kilo kaybı, karaciğer yağlanmasında daha fazla azalma ve insülin duyarlılığında daha belirgin iyileşme yaşadığı gözlemlenmiş.  Aynı zamanda bu diyetin bağırsak mikrobiyotası üzerinde de olumlu etkiler gösterdiği belirtiliyor. Bu sonuçlar aslında bitki bazlı ve çevre dostu beslenmenin yalnızca sürdürülebilir değil, aynı zamanda metabolik sağlık açısından da güçlü bir yol olduğunu gösteriyor. 

Klimataryen besleniyoruz

Son yıllarda sürdürülebilir beslenme sözlüğünde giderek daha fazla duyduğumuz kavramlardan biri de klimataryen beslenme. Bu yaklaşım, bireyin sadece kendi sağlığını değil, aynı zamanda çevresel etkilerini de gözeterek yaptığı gıda tercihlerini ifade ediyor. Klimataryen beslenme, karbon ayak izini azaltmaya, su kaynaklarını daha verimli kullanmaya ve biyoçeşitliliği korumaya yönelik seçimler içeriyor. Yani tabağımıza koyduğumuz her şeyin bir çevresel bedeli olduğunu kabul eden, sorumlu bir yaklaşım. Bu açıdan bakıldığında, Akdeniz diyeti zaten yıllardır klimataryen prensiplere oldukça yakın bir çerçevede varlığını sürdürüyor. Bitkisel bazlı olması, kırmızı eti sınırlaması, mevsimsel ve yerel ürünleri öne çıkarmasıyla hem insan sağlığını hem de gezegenin dengesini gözeten bir model oluşturuyor. Bugünün dünyasında sağlıklı yaşam, sürdürülebilir yaşama dönüşürken klimataryen beslenme geleceğe daha bilinçli adımlar atmak isteyen herkes için güçlü bir yol haritası sunuyor.

Özetle doğaya iyi gelen, insan bedenine de iyi geliyor. Hiçbir canlıyı geride bırakmadan doğaya iyi bakmak, israfı azaltmak, geri dönüşümü artırmak, güvenli gıdayı, temiz suyu sağlamak hepimizin ortak sorumluluğu. Sağlık ve beslenme, sadece tartı üzerindeki rakamlarla değil, aynı zamanda doğayla kurduğumuz ilişkiyle de ölçülmeli. Bu yüzden soframıza koyduğumuz her şeyin sadece bizi değil, toprağı, suyu, havayı da etkilediğini hatırlamak kıymetli. Akdeniz diyeti bu açıdan hem geçmişten gelen bir miras hem de geleceğe bırakabileceğimiz sağlıklı ve sürdürülebilir bir model. Sağlığımızı korurken doğayı da beslemeyi unutmadığımız bir sofrada buluşmak dileğiyle…

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir