Fil’m Hafızası'ndan yapay zekâyı konu edinen filmler seçkisi

Fil'm Hafızası, yapay zekâ odağındaki filmleri Pazarlamasyon okuyucuları için derledi.

Geçmişten günümüze, sinema dünyası yapay zekâ kavramını çeşitli olasılıklar dâhilinde ele alıyor. Zaman zaman yenilmez bir düşman, zaman zaman ise iyi bir dost olarak görülen yapay zekâ destekli karakterler, bilimkurgu tutkunlarına keyifli saatler yaşatıyor. Fil’m Hafızası olarak, sinema tarihinin farklı dönem ve türlerinden keyifli bir seçkiyi sizler için hazırladık. İyi seyirler.

Alphaville (1965) / Alpha 60

Alphaville, kendisinden sadece üç yıl sonra çekilen Stanley Kubrick’in başyapıtı 2001: A Space Odyssey’e (1968) esin kaynağı olan öncü bir film. Zira filmdeki Alpha 60 ile HAL 9000’nin akrabalığı görmezden gelinemeyecek bir gerçektir. Alphaville adlı şehre, 003 kod numaralı Lemmy Caution adlı bir dedektif gelir. Amacı Alphaville’in başkanını öldürmektir. Lakin dedektifin, ülkeyi Alpha 60 adlı bir makinenin yönettiğini öğrenmesi ve makinenin yaratıcısı olan profesörün kızı Natasha’ya âşık olması planları alt-üst eder. Baskıcı yönetimin hâkimiyetinin sorgulanmadığı, erk güruhunun silahtan medet umduğu bu “alternatif” gerçeklikte bizim dünyamızdan tek fark, dilin rasyonelleştirilmesidir. İncil adı verilen bir sözlük, sürekli yasaklanan kelimelere ev sahipliği yapar. Herkesin başucu kitabı olan bu sözlük, aslında dil ile birlikte yasaklanan tüm duyguların hapishanesidir. Sözlerin esaretiyle kutsanmış şehrin sakinlerinin bir otomat veya robottan, yaşanılan evrenin ise sürrealist bir gerçeklikten farkı yoktur.

Tuba Büdüş

A Space Odyssey (1968) / Hal 9000: 2001

Alpha 60’ın açtığı mantığın hâkimiyetindeki yoldan ilerleyen HAL 9000 isimli yapay zekâyı hayatımıza dâhil eden 2001: A Space Odyssey, insan ile yapay zekânın bir kez daha karşı karşıya gelmesine odaklanmaktadır. Mantığın, duyguları alt etme mücadelesinin çekimlerinin başladığı sırada daha uzaydan görüntü bile alınmadığı, Ay’a bile adım atılmadığı zamanlar yaşanmakta, yapay zekânın esamisi bile okunmamaktadır. 2001, yapay zekânın, insan hayatını ne denli tehdit edebileceğinin bir öngörüsü gibidir. Çekildiği dönem için öncü bir işe imza atan Stanley Kubrick, filmini anlamaya çalışan seyircilerine ‘’Anlamaya çalışmayın, anlayamazsınız.’’ demiştir. Film, insanlığın doğuşundan uzaya gidişine kadar süren milyonlarca yıl arasında başarı ile geçiş yapan, miras niteliğinde bir yapımdır. Evrim ile ilgili tutarlı yaklaşımıyla da bir sinema filminin seyirciye neler sunabileceğinin en büyük örneğidir.

Tuba Büdüş

M3GAN (2022) / Pedagojik bir yıkım

Yapay zekâ kavramı hızlı bir şekilde hayatlarımıza giriş yaptı. Artık teknolojiden sanata birçok alanda yüzyılın mucizesi olan bu yenilikle yolumuza devam ediyoruz. Hâl böyle olunca yapay zekânın misyonuna yönelik merakımız da artıyor. Ruhu olmayan ürünlerle duygusal bağdaşım kuruyoruz. Robotlara âşık olmaktan çok ötede bir gerçeklik bizi bekliyor: M3GAN. James Wan ve Jason Blum ortak yapımı olan M3GAN bir oyuncak şirket tarafından tasarlanmış yeni nesil oyun arkadaşıdır. Prototipi sekiz yaşındaki Cady ile eşleştirilen robot, çok geçmeden tasarım amacını aşarak çevresindekilere kâbus olmaya başlar. Hâlihazırda duygusal çöküşte olan Cady için M3GAN’dan başka bir sığınak da yoktur. Organik zekânın ve aile bağlarının yitimine alternatif yeni bir soluk geliştiren mekanik oyuncak “new age” bir harekete çoktan evrilmiştir.

İrem Yavuzer

Blade Runner (1982) / Dijital İsyan

“İnsanlık kendi sonunu hazırlıyor"gibi tartışma konularının gündeminde olan yapay zekâ bir teknolojik devrim olmanın ötesinde bazı kesimlerde korkuyla karşılanıyor. Kitleleri cyberphobia kavramıyla ilk tanıştıran filmlerden biri olma özelliği taşıyan Blade Runner, Ridley Scott’ın üstün zekâsıyla yapay zekâ düşünü bir araya getiriyor. Olası bir yakın gelecekte geçen distopyada robotlar insanlığı çoktan ele geçirip kendi hükümdarlığını kurmuşlardır. İsyancı replikantları yakalamak için görevlendirilen Rick Deckard emekliye ayrılmadan önce son operasyonunu yerine getirmek için görevlendirilir. Bu dünya dışı kolonide hiçbir şey beklenildiği gibi değildir. İnsan formundan hiçbir farkı olmayan replikantları tespit edip yakalamak Deckard için bir çıkmaza dönüşür.Blade Runner çekildiği dönemin teknolojik imkânlarına yeni bir felsefi yaklaşım geliştirir. 

İrem Yavuzer

Ghost in the Shell (1995) / Bilinç ve Varoluş

Aynı isimli mangadan 1995’te Mamoru Oshii tarafından animeye uyarlanmış olan Ghost in the Shell, 2029 Japonya’sında geçmektedir. Filmin ana karakteri Motoko Kusanagi’nin beyni, önceden programlanmış bir insan beynidir fakat kabuğu, yani bedeni, bir “cyborg” bedenidir. Filmin etkileyici giriş sahnesi de bu bedenin nasıl üretildiğinin gösterilmesiyle başlar. Motoko devletin güvenlik birimlerinden birinde çalışmaktadır ve Puppet Master isimli bir hacker’ın peşindedir. İnsanların zihinlerini ele geçirebilen bir yapay zekâ olan bu Puppet Master, Motoko’nun kendi zihni ve iradesini sorgulamasına sebep olur. Filmin evreninde olduğu gibi, Motoko’nun zihninde de gerçek ve yapay zekâ iç içe geçmiştir ve Motoko aldığı kararların gerçekten ona mı ait yoksa beyninde daha önceden programlanmış mı olduğunu ayırt etmekte zorlanmaya başlar.

Ayça Torun

Paprika (2006) / Rüya İçinde Rüya

Yönetmeni Satoshi Kon olan Paprika da Yasutaka Tsutsui’nin aynı adlı romanından uyarlanmış bir animedir. Ana karakter Atsuko Chiba, hastalarının psikolojik rahatsızlıklarını yasal olmayan yöntemle tedavi eden bir doktordur. DC Mini isimli bir aletle hastaların rüyalarına Paprika adını verdiği alter ego’suyla girerek, rüyaları analiz eder. Fakat bu DC Mini, kişilerin rüyayı ile gerçeği ayırt edemeyip bir düş dünyası içinde hapsolmalarına yol açacak kadar tehlikelidir. Atsuko’nun da içinde bulunduğu doktor ekibinden birinin bu aleti çalıp kötü amaçlarla kullanmaya başladığının anlaşılması üzerine iş Paprika’ya düşer. Bilinçaltının absürtlüklerini izleten film, zaman zaman tıpkı karakterler gibi izleyicilerin de gerçek ve rüya arasında kaybolmasına neden olur.

Ayça Torun

I’m Your man (2021) / Adamın mıyım Gerçekten?

Bir bilim insanı olan Alma, romantik amaçlarla “robot insan” üreten bir firma için 3 haftalık bir test yapmak üzere görev alır. Tamamen Alma’nın hayalindeki eş olarak üretilen Tom’a karşı önyargılarla dolu olarak başladığı bu test sürüşü, onu kaçtığı insani duygularıyla yüzleştirir ve hisleri derinleşmeye başladıkça aklı karışır. Karşısındakinin yapay zekâ olduğunu tamamen unutmaya da sürekli bunun farkında olmaya da katlanamaz. Çünkü bu onun için kendini kandırmaktır. Aşk filmlerinin tipik olay örgüsünü kullanan filmde aşkın engel tanımadığına, yapay zekânın âşık olmayı öğrendiği kadar inanıyoruz. Dan Stevens ise aşırı gerçekçi insan-robot rolüyle ağımızı açık bırakıyor. Zihnimizdeyse, filmde duymayı bekleyip de hiç duymadığımız, Leonard Cohen’in I’m Your Man şarkısı çalıyor. 

Esma Akalın 

Blade Runner 2049 (2017) / Bu Düzen Değişir mi?

Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi?’nin üzerinden kırk dokuz, Blade Runner (1982)’nin üzerinden otuz beş yıl geçtikten sonra, bu efsanevi yapıt yeniden, ama bu kez evrilmiş bir biçimde karşımıza çıkıyor. Replikant denen yapay zekâlar yıllar içinde toplumda kölelik seviyesinden orta sınıfa kadar gelmeyi, hatta polis olarak bile görev almayı başarmışlardır. Yine de insanlığın ırkçı, türcü, cinsiyetçi (…) yanlarından paylarını almaya devam ediyorlardır. Ne var ki sınıf sistemi de yıllar içinde değişmiş ve “gelişmiştir”. Dolayısıyla yapay zekâ-insanlar da teknoloji eliyle yaratılmış kendi kölelerine de sahiptirler. Hiç şaşırtıcı olmayan bu tabloda, replikant polis memuru K’nın işi eski replikant avcısı Rick Deckard’a düşer. Filmde, Deckard’ı ararken aslında kendini arayan K’nın yolculuğunu izliyoruz.

 Esma Akalın

The Stepford Wives (2004) / Yapay Zekâ ve Toplumsal Cinsiyet

Ira Levin’in aynı adlı feminist-korku romanından uyarlanan, başrolünde Nicole Kidman’ı izlediğimiz The Stepford Wives, 1975 yapımı versiyonuna kıyasla daha eğlenceli ve daha az karanlık bir atmosfer oluşturmak ister gibi görünse de hikâye buna pek olanak tanımıyor. Çünkü etik ilkelere uygun kullanıldığında aslında muazzam bir inovatif gücü olan yapay zekâ teknolojisinin, ataerkil düzenin devam etmesi adına kadını; eve hapsetmek, hatta gündelik hayattan soyutlamak ve kadını iradesinden mahrum bırakarak onu “ideal ev kadını görünümlü bir robot”a dönüştürmek için kullanıldığını görmek nereden bakarsak bakalım çok korkutucu. The Stepford Wives, yapay zekâ teknolojilerinin olumlu yanlarına odaklanarak yıkıcı etkilerini göz ardı etmemek gerektiğine dair iyi bir örnek.

Hilal Önal

WALL-E (2008) Peki Robotlar da Aşık Olavbilecek mi?

Wall-E, dünyayı koca bir çöplüğe çevirdikten sonra çareyi gezegeni terk etmekte bulan insanlar tarafından temizlik için programlanmış ancak unutulmuş bir robottur. Tek başına kaldığı bu gezegende canla başla vazifesini yerine getirmeye çalışırken Eve ile karşılaşır ve ona âşık olur. Geçmiş yıllarda basit işlemleri yerine getirmesi için tasarlanmış robotlar bugün yerini çok daha karmaşık işleri yürütebilen robotlara bırakıyor. Hatta belki bir gün yapay zekânın, düşünsel anlamda insan zekâsının üzerine çıkabileceği öngörülüyor. Ama insanlar gibi hissetmeyi ve âşık olmayı da öğrenebilecek mi? İşte bu sorunun cevabını hala tam olarak bilemiyoruz ama Wall-E’yi izlerken duygulanmadan da edemiyoruz.

Hilal Önal

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir