"Yad Ellerde İlk Hafta" serimizin yeni konuğu, L’Oréal Kurumsal Dijital ve Pazarlama Avrupa Transformasyon Direktörü Ufuk Batur. Paris’teki yeni görevine başlayan Batur, tanıdık bir şehirdeki ilk haftasında yaşadığı heyecanı, karşılaştığı zorlukları ve kazandığı tecrübeleri samimi bir şekilde paylaşıyor. "Hem önceki hem de şimdiki deneyimlerimi birleştirerek söyleyebilirim ki, sıklıkla ziyaret ettiğiniz ve aşina olduğunuz bir şirkette, yeni bir ülkede çalışmaya başlamak, tanıdık bir ortama adım atsanız bile heyecan verici ve bir o kadar da zorlu bir deneyim" diyen Batur, Fransa'daki çalışma deneyimlerini ve gözlemlerini yad ellerden bildiriyor.
Yeni bir başlangıç, tanıdık bir yuva
Kariyer yolculuğum beni üç ay önce, ikinci kez Paris'e getirdi. 2018-2021 yılları arasında Armani'nin Avrupa Marka Direktörü olarak görev yapmış, şehri, insanlarını, çalışma kültürünü ve yaşam tarzını yakından tanıma fırsatı bulmuştum. Bu deneyim, bana lüks kozmetik sektöründe paha biçilmez bilgiler ve uluslararası bir bakış açısı kazandırdı.
Şimdi ise bambaşka bir rol ve sorumlulukla, L'Oréal bünyesinde Avrupa Kurumsal Dijital ve Pazarlama Transformasyon Direktörü olarak Paris'e dönüş yaptım. Bu yeni görevim, dijital dönüşümün hızla ilerlediği günümüzde, L'Oréal'in Avrupa pazarındaki varlığını güçlendirmek ve geleceğin pazarlama stratejilerini şekillendirmek gibi heyecan verici zorluklar içeriyor.
Fransa benim için hem yeni bir başlangıç noktası hem de tanıdık bir yuva gibi
Fransa benim için hem yeni bir başlangıç noktası hem de tanıdık bir yuva gibi. L'Oréal'deki 16 yılım boyunca Paris'e sık sık seyahat etme fırsatım oldu. Bu seyahatler, yalnızca iş amaçlı değil, aynı zamanda şehrin kültürel zenginliklerini keşfetmek, müzeleri gezmek, sanat galerilerini ziyaret etmek ve Paris'in eşsiz atmosferini solumak için de harika fırsatlar sundu. Büyük bir uluslararası şirkette çalışmanın en değerli yanlarından biri de bu aslında. Eğitimler ve toplantılar vesilesiyle hem grubun vizyonunu ve stratejisini özümsemek hem de dünyanın dört bir yanından L'Oréal çalışanlarıyla tanışıp farklı kültürleri, farklı çalışma stillerini ve farklı bakış açılarını deneyimlemek mümkün. Bu deneyimler yalnızca profesyonel bir bakış açısı kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda kişisel gelişime de büyük katkı sağlıyor, ufkunuzu genişletiyor ve dünyaya daha geniş bir pencereden bakmanızı sağlıyor.

Yeniyi keşfetmenin heyecanı, motivasyon ve gelişime dönüşüyor
Hem önceki hem de şimdiki deneyimlerimi birleştirerek söyleyebilirim ki, sıklıkla ziyaret ettiğiniz ve aşina olduğunuz bir şirkette, yeni bir ülkede çalışmaya başlamak, tanıdık bir ortama adım atsanız bile heyecan verici ve bir o kadar da zorlu bir deneyim. Bir yandan alışkın olduğunuz şirket kültürü ve değerleri size güven veriyor, diğer yandan yeni bir ülkenin kültürü, yaşam tarzı ve çalışma alışkanlıklarına uyum sağlamak gerekiyor. Konfor alanınızı geride bırakıp hem profesyonel hem de kişisel hayatınızı yeniden inşa etmeye başlıyorsunuz. Yeni bir ev bulmak, yeni arkadaşlıklar kurmak, yeni bir çevreye alışmak gibi günlük yaşamın pratik zorluklarıyla başa çıkarken, aynı zamanda yeni işinizdeki sorumluluklarınızı üstlenmek, yeni bir ekiple uyum sağlamak ve yeni beklentileri karşılamak gibi profesyonel zorluklarla da yüzleşiyorsunuz. Elbette bu süreçte bilinmezlikler ve belirsizlikler de mevcut. Endişe zaman zaman kendini gösterebiliyor, ancak yeniyi keşfetmenin heyecanı, her aşamada motivasyona ve gelişime dönüşüyor. Tıpkı yeni bir spor dalını öğrenmeye başlamak gibi. Kayak yapmayı öğrenirken düşme korkusu ve başlangıçtaki zorlanmalar, yerini zamanla başarıya ve mutluluğa bırakıyor. Düştüğünüzde, bunun geçici olduğunu ve adaptasyon sürecinin ilerledikçe kolaylaşacağını kendinize hatırlatmanız önemli.
Farklı perspektiflerle çalışmak, vizyonunuzu genişletiyor
Türkiye ve Fransa arasında profesyonel anlamda belirgin farklılıklar var. Misafirperverlik kültürümüz gereği, Türkiye'de yeni ekip arkadaşlarımıza daha kapsamlı bir oryantasyon süreci sunuyoruz. Yeni gelenlere şirket kültürünü, değerlerini, çalışma prensiplerini ve beklentilerini detaylı bir şekilde anlatıyor, onları ekibe entegre etmek için çaba sarf ediyoruz. Avrupa'da ise bireysellik daha ön planda. Kendi entegrasyon sürecinizi kendiniz yönetmeniz gerekiyor. Proaktif olmak, iletişim kurma ve soru sorma becerileriniz ön plana çıkıyor. Kendi kendinize öğrenmeye, araştırmaya ve adapte olmaya daha açık olmanız bekleniyor. Ancak her iki kültürde de ortak olan bir özellik var ki, o da ekiplerin sıcakkanlılığı ve yardımseverliği. Bu, şirket kültürünün bir yansıması olarak, ülkeden bağımsız bir şekilde kendini gösteriyor.
Özellikle genel merkezde çalışırken, dünyanın dört bir yanından seçilmiş en yetenekli kişilerle bir arada oluyorsunuz. Bu, inanılmaz derecede stimüle edici ve öğrenme dolu bir ortam yaratıyor. Farklı kültürlerden, farklı disiplinlerden ve farklı deneyimlerden gelen insanlarla birlikte çalışmak, size yeni perspektifler kazandırıyor ve vizyonunuzu genişletiyor. Dolayısıyla beklentiler yüksek oluyor ve ilk haftadan itibaren güçlü bir performans sergilemeniz beklenebiliyor. Bu durum, başlangıçta biraz zorlayıcı olsa da, aynı zamanda hızlı bir öğrenme ve gelişim fırsatı sunuyor.
Fransa’daki çalışma ortamı, özellikle açık ofislerde, sessizliğe ve odaklanmaya daha yatkın. Türkiye'deki ofislerde, Akdeniz kültürünün getirdiği sıcakkanlı sohbetler ve hareketliliğin aksine, burada daha çok sessiz ve konsantre bir çalışma ortamı hakim. Bu durum, çalışanların işlerine olan bağlılıklarını ve derin konsantrasyonlarını gösterirken, aynı zamanda farklı bir iletişim dinamiği de yaratıyor. Türkiye'de iş arkadaşlarıyla gün boyunca daha sık ve spontane etkileşimler yaşanırken, Fransa'da iletişim daha planlı ve resmi olabiliyor. Bu farklılık, başlangıçta alışılmadık gelse de, zamanla odaklanma ve verimliliği artıran bir faktör haline gelebiliyor.
İletişim stratejilerinizi güçlendirmek, farklı kültürleri anlamaktan geçiyor
Türkiye’de edindiğimiz tecrübe, uluslararası bir şirkette çalışırken bize önemli avantajlar sağlıyor. Bizler, sonuç odaklı, krizleri etkin bir şekilde yönetebilen, girişimci ruhlu ve çalışkan profiller olarak tanınıyoruz. Bu özelliklerimiz sayesinde, karşılaştığımız problemlere hızlı ve pratik çözümler üretebiliyor, zorlukların üstesinden gelebiliyor ve başarıya ulaşmak için azimli bir şekilde çalışıyoruz. Ayrıca, pratik zekamız, esnekliğimiz ve adaptasyon kabiliyetimiz sayesinde yeni durumlara hızla uyum sağlayabiliyor ve değişen koşullara göre kendimizi yeniden konumlandırabiliyoruz. Bu da Fransız iş kültürüne önemli bir katma değer sağlıyor. Fransa’da estetik anlayışı, detaya hakimiyet ve yaratıcılık çok gelişmiş durumda. Bizim güçlü sonuç odaklı özelliklerimiz ile Fransızların bu güçlü yönleri birleşince ortaya verimli ve uyumlu bir çalışma ortamı çıkıyor.
Genel merkezdeki roller, çoğunlukla farklı ülkeleri ve kültürleri yöneten roller oluyor. Benim Paris’teki iki rolümde de tüm Avrupa ülkelerinden sorumluydum. Bu tip rollerde, farklı kültürleri anlamak, her kültüre uygun bir yaklaşım sergilemek ve iletişim stratejilerini kültürel farklılıklara göre özelleştirmek çok önemli. Ülkelerin ihtiyaçlarına ve gerçeklerine hızlı bir şekilde hakim olmak, onları şirketin vizyonuna doğru yönlendirmek ve bunu kültürel farklılıklara uygun bir biçimde yapmak, hassas bir denge gerektiriyor. Hem yönetim becerilerinizi hem de iş bilginizi duygusal zekâ ve empati ile harmanlamanız gerekiyor. Bu sayede, farklı kültürlerden gelen ekiplerle etkili bir iletişim kurabilir, güven bağları oluşturabilir ve ortak hedefler doğrultusunda birlikte çalışabilirsiniz.
Kariyeri her zaman bir seyahat haritası gibi gördüm
L'Oréal Türkiye'de yetişmek, kültürel özelliklerimizi global arenaya taşıyarak kendimi geliştirmem ve değer katmam için zenginleştirici bir deneyim oldu. Farklı kültürlerle çalışma becerisi, adaptasyon kabiliyeti, problem çözme ve liderlik gibi yeteneklerimi geliştirmemi sağladı. L'Oréal Türkiye'deki çalışma arkadaşlarım ve mentörlerimden öğrendiklerim, uluslararası kariyer yolculuğumda bana rehberlik etti.
Kariyeri her zaman bir seyahat haritası gibi gördüm. Farklı ülkeler ve kültürler, haritaya yeni renkler katar. Türkiye'de başlayan kariyerime sürekli çeşitlilik katmaya, farklı roller ve deneyimlerle zenginleştirmeye odaklandım. Fransa'daki deneyimlerim de bu çeşitliliği daha da artırdı.
Tavsiyem, Türkiye'deki deneyiminizi mümkün olduğunca çeşitlendirmeniz, konfor alanınızdan düzenli olarak çıkmanız ve farklı uzmanlıklar edinmeniz. Şirketin global vizyonunu anlamak için eğitimlere ve toplantılara katılın, farklı kültürlerden insanlarla network kurun. Hedeflerinizi belirleyin ve yeni bir maceraya atılır gibi bu yolculuğun tadını çıkarın. Yeni bir ülke ve kültürde çalışmak başlangıçta zorlayıcı olsa da, size paha biçilmez deneyimler kazandırarak kariyerinizde yeni fırsatlar yaratacaktır.