Global Trendler Türk Girişimcilere Büyük Fırsatlar Sunuyor

Verilere göre Türkiye’deki işletmelerin %90’dan fazlası kobi… Yani aslına bakılırsa kendi ayakları üzerinde durmayı seven, girişimci bir halimiz var denebilir. TOBB verilerine göre yeni açılan şirket sayısı geçen seneye göre ortalama %30 artış yaşadı. Gene aynı dönemde ise kapanan şirket sayısı %15’ler seviyesinde kaldı. Artan girişimcilik grafiğinde öne çarpan sorun startupların büyümesi olduğu düşünülüyor. TÜBİTAK gibi kurumların hibe programları, özel yatırımcıların artan fonlamaları başta Perakende, Ulaşım, İletişim ve Bilişim sektörlerini hızla geliştiriyor. Bu durum, belki de yeni katma değerler yaratarak dünya üzerinde rekabet edilebilir markalar çıkarmamıza olanak sağlayabilir. Fakat tabiki startupların şirketleşme aşamasına geçirebilmek, kobi olmanın ötesine çıkarmak gerekiyor.

Global trendler nedeniyle Türkiye şu an girişimcilerin ağzını sulandıran pazarlardan birisi. Gelişmekte olan bir ekonomi, toplumsal yapısı yeniliklere açık ve tüketim olarak büyüyen pazarları içinde barındırıyor. Şüphesiz bunun en önemli nedenleri aslında Asya’daki kapalı güçlerin dünyaya açılması ve İpek Yolu üzerinde yaşanan Rönesans etkisi… Rusya’nın artan ticari ilişkileri, Afrika ülkelerine artan yatırımlar & Asya’nın batıyla olan bağları Türkiye’nin önemini katlanarak arttıracak gibi duruyor.

Ülkenin bu trendlerle beraber gelişen ticari potansiyeli girişimcilere birçok fırsat sunuyor. Türk insanıyla çalışmanın öne çıkan avantajları farklı coğrafyalara kültürel adaptasyonu yüksek, ucuz insan kaynağı olarak belirtiliyor. Politik belirsizlikler yatırımcıları uzaklaştırsa da gelişen ekonomilere kolay erişim sağlanacak olması; şirketlerin üretim hatlarını & ana üslerini İstanbul’a çekecek gibi. Bu talep şüphesiz yerel şirketlere büyük fırsatlar ve yeni iş alanları doğuracak. Peki biz bu rekabete ne kadar açığız?

Bunların tümünü avantajımıza çevirmek için aslında Güney Kore modeli bir çalışmanın uygun olacağı görüşündeyim. Ar-Ge payını arttıran uygulamalar yapmak gerekli. Böylelikle tarım odaklı toplumun ötesine çıkabilmek; Ar&Ge fonlama ve satın almalarla uluslararası rekabet yapan şirketlerin sayısını arttırmak lazım. Girişimcilerin büyümesine olanak sağlamak; yani iş kurması için hibeler vermenin ötesinde sektördeki firmalar ve çeşitli kısıtlamalara takılmadan büyütebilmek gerek. Bu yüzden özellikle ülke için stratejik önem taşıyan sektörler seçerek odaklanmak, bir tür “baby economy” modeliyle kobileri, startupları koruyarak know-how’ın gelişmesine de olanak sağlamak gerek. Aslında bunu bir şekilde inşaat sektöründe yaptık denebilir. Amaç daha fazlası olabilmeli, özellikle ara malzeme, katma değerli ürünler ve teknolojik ürünler kategorisi için…

Bu tabi ki bir zaman alacak. Yapılan pozitif şeyler var fakat, daha fazlasına ihtiyacımız olduğu da cari açık gibi ekonomik verilerle ortada… Büyüme iştahlıyla uluslararası markalara kapıları sonuna kadar açarak değil, bir gelişim kültürü inşa edip, patron zihniyetini girişimci ruhlarla kırarak, global ölçekli ürün/hizmetler üreten bir kimya oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Ekonomik rüzgarlar bize doğru kaymış durumda. Bu gelişmelerden faydalanmak ise bizlerin elinde… Gerek toplumsal gerek bireysel… Noktayı koymadan, girişimcilik de kadının rolü çok değerli. Hatta kadınların öncülük edeceği bir girişimcilik modeli ekonomimizi apayrı noktalara getirebilir.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir