Dilara Koçak: Geleceği beslemek

Dilara Koçak: Sürdürülebilir beslenme, sadece sağlığımız için değil, gezegenimizin geleceği için de hayati önem taşıyor. Her lokmamızın bir hikâyesi var ve bu hikâyenin doğaya zarar vermeyen ve biyoçeşitliliği koruyan bir yolda ilerlemesi gerekiyor.

Bugün kendiniz ve gezegenimiz için bir iyilik yapmaya ne dersiniz? Belki yarın kahvenizi tek kullanımlık bardakta değil, kendi termosunuzda içmek, haftanızın birkaç gününü bitkisel beslenmeye ayırmak, hızlı tüketime dur demek, gıda israfını azaltmak... İşte tüm bunlar geleceği sürdürülebilirlikle beslemenin sadece birkaç adımı. 

Bir beslenme uzmanı olarak gezegenimizi beslemenin sürdürülebilirlik yönüyle gelecek nesiller için önemini her fırsatta anlatıyorum: Herkes bu konuda daha fazla farkındalık sahibi olmalı. Hep söylediğim üzere hayatın her alanında sürdürülebilirliği önemsemek aslında geleceği düşünmek, dünümüzü bugünümüzü yarınımızı hesaba katmak anlamına geliyor. Beslenme, 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi’nin 12’siyle ilişkili, tüm bunların bilinciyle hareket edilmesi gerekiyor. Öyle ki sürdürülebilir beslenme, sadece sağlığımız için değil, gezegenimizin geleceği için de hayati önem taşıyor. Her lokmamızın bir hikâyesi var ve bu hikâyenin doğaya zarar vermeyen ve biyoçeşitliliği koruyan bir yolda ilerlemesi gerekiyor. 

Benim odağımda uzun yıllardır birey beslenmesinin yanında gezegeni beslemek var. Çünkü toprak hasta, hava hasta, denizler hasta. Bütün bunları iyileştirmeden bir bireyin sağlıklı beslenmesi neredeyse imkânsız. Dünyada bir yanda 821 milyon insan açlıkla mücadele ederken, diğer yanda 1.3 milyar kişi obez veya fazla kilolu. Bu çelişki, yalnızca kaynakların yetersizliğiyle değil, adil olmayan dağıtım ve gıda israfıyla da yakından ilişkili. Her yıl yaklaşık 1.3 milyar ton gıda çöpe gidiyor, yani üretilen gıdanın üçte biri sofralara ulaşamadan kayboluyor. 

Sürdürülebilirlik sadece çevreci bir söylem değil, aynı zamanda yaşam tarzımıza dokunan bilinçli bir tercih. Öyle ki tabağınıza koyduğunuz gıdadan giyim tercihinize, su tüketiminizden elektrik kullanımınıza kadar her detay, gezegenin geleceğini etkiliyor.

Sürdürülebilir beslenme

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO’ya göre sürdürülebilir beslenme kavramı, gıda ve beslenme güvenliğine ve tüm nesiller için sağlıklı yaşama katkıda bulunan, çevresel etkileri düşük olan diyetler. Yerel ürünler, coğrafi işaretli seçimler, bitki temelli beslenme, doğa dostu tercihler hem bizim hem de gezegenimizin sağlığı için önemli. Hayvansal gıdaların üretimi, karbon ayak izinin en büyük kaynaklarından biri. Tarım ve hayvancılık sektörü, toplam sera gazı salınımının önemli bir kısmından sorumlu. Bitkisel bazlı beslenmeye yönelmek her anlamda bize iyi gelecek seçeneklerden. Aşırı et tüketimi ülkemizin ve dünyanın bazı bölgelerinde hâlâ devam ediyor. Sebep yalnızca ekonomik ve çevre etkisi değil. Bitkisel bazlı beslenmenin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkisine dair çalışmalar da giderek artıyor. Örneğin 40 gram sığır veya kuzu etiyle, 50 adet soğanın aynı miktarda sera gazı emisyonuna sebep olduğunu biliyor musunuz?

Akdeniz diyetini benimsemek bu anlamda çok kıymetli. Akdeniz diyeti kavramı, son yıllarda sağlıklı bir diyet modelinden; beslenmenin, gıdanın, çevrenin ve sürdürülebilirliğin tamamını kapsayan bir terim haline geldi. Diyetin temelini, sebze-meyveler, tam tahıllar, kuruyemişler, kuru baklagiller, baharatlar ve deniz ürünleri ve zeytinyağı oluşturuyor. Yumurta, peynir, yoğurt ve tavuk eti sınırlı olarak tüketiliyor. Kırmızı et ise nadir olarak tüketilen besinlerden. Hayvancılık üretiminden kaynaklanan emisyonların insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 14,5’ini temsil ettiğini hatırlayın.

Akdeniz diyeti ve sağlık alanında da yapılmış çok çalışma var, hepsi de bu diyetinin kalp sağlığı, diyabet gibi hastalıklarda tedavi edici ve koruyucu etkisinin olduğuna dair olumlu sonuçlara sahip. Öyle ki üst üste sekiz yıldır en iyi diyet seçildiğinden puanı giderek artıyor. Özetle hayvansal kaynaklı besinleri azaltıp bitkisel kaynaklara ağırlık vermek hem kalbinizi hem de gezegeni besliyor. 

Sürdürülemezlik gerçeği mikroplastikler

Bilim insanlarına göre artık Antroposen Çağ’dayız, yani insanın doğayı tahribatı artık geri döndürülemez değişimlere yol açtı. Bunun etkisini en net görebildiğimiz şeylerden biri ise kirlilik. Pasifik Okyanusu’nun ortasında dev bir atık yığınının yer aldığını, hatta bu çöp yığınının “7. Kıta” olarak adlandırıldığını biliyor musunuz? Evet doğru duydunuz, içinde 7 milyon ton plastik barındırıyor. Bu gözümüzle gördüğümüz kirliliğin, bir de göremediğimiz hali var; o da mikroplastikler. Gözle görünen plastikler gezegenimizi, görünmeyenler ise sağlığımızı tehdit ediyor. Plastik kirliliğinin hem doğaya hem de insan sağlığına verdiği zarar göz ardı edilmemeli. Mikroplastikler 5 mm’den küçük yani çıplak gözle seçilmesi mümkün olmayan parçacıklar. Ama hayatın içinde oldukları için herkes payına düşeni alıyor. Yeme-içme için hazırlama/saklama aşamasından başlayarak kullanılan tüm plastikler ile özellikle kağıt bardaklar, mikroplastiğe maruz kalmanın başlıca sebepleri arasında. Yetişkin bireyler, 1 yıl boyunca 1 inşaat baretine eşdeğer mikroplastik yutuyor.

Son yıllarda mikroplastiklerin sağlık üzerindeki etkilerine dair birçok çalışma yapılıyor. Bu çalışmalara göre mikroplastiklere; spermde, beynimizde, bebek dışkısında, kanımızda, akciğerlerimizde rastlandı. Everest Dağı’ndan toplanan kar örneklerinde, bulutlarda, okyanuslarda, balıkların midesinde mikroplastik bulundu.

Bu plastik kirliliğinin hem doğaya hem de insan sağlığına verdiği zarar göz ardı edilmemeli. Hatırlayalım, değişim bizimle başlıyor. Birkaç ufak değişiklik yaparak plastiksiz bir yaşama doğru adım atabilirsiniz. Bu konuda atacağınız ilk adım tek kullanımlık plastikten vazgeçmek olsun. Örneğin hâlâ marketlerde plastik poşet kullanıyorsanız bir kez daha düşünün ve kendinize hemen bir bez çanta edinin. Plastik su şişeleri, pipetler yerine cam matara ve yeniden kullanılabilir cam, bambu pipet kullanmayı tercih edin. Tahıllarınızı veya baklagillerinizi nerede sakladığınız da önemli. Plastiksiz mutfağa geçişte siz de hem kullanılan plastiği azaltmak hem de daha doğru saklama tekniğiyle tahıllarınızı muhafaza etmek istiyorsanız, bez tahıl torbalarını deneyin. Bez torbalar hava aldığı için rutubet oluşmaz ve böylece küf oluşumu da önlenmiş olur.

Elbette sadece bireysel çabalar yetmiyor. Geleceği tehlikeye atmamak için birey ve kuruluşların birlikte hareket etmesi önemli. Plastiği döngüsel ekonomide tutabilmenin önümüzdeki 20 yıl içinde okyanuslara karışan plastik oranını yüzde 80 azaltabileceği belirtiliyor. Yeniden kullanılabilir, geri dönüştürülebilir veya kompostlanabilir ambalajlar yapılması önemli. Plastik ekonomisinde geri dönüşümlü plastiğin önemi çok büyük. Özellikle son yıllarda geri dönüşümlü ambalaj kullanılmaya başlandı. Şirketlerin bu anlamda geri dönüşüm için çalıştığı ve plastik kullanımını azalttıklarını görmek sevindirici. Bu bilinçle karbon emisyonun da azaltılmasına katkıda bulunulmuş oluyor.

Beslenme ve toplumsal cinsiyet eşitliği

Sürdürülebilirlik aslında elbette sadece beslenme ile ilgili bir konu değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliği de kapsayan bütüncül bir kavram. Kadınların hayatında her alanda daha güçlü ve bağımsız olabilmek için oldukça kıymetli. Kadının üreterek ve varlığını özgürce ortaya koyarak tüm karar süreçlerinde etkin rol aldığı bir dünya için daha da fazla çalışmak gerektiğinin farkındayız. Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women), 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün 2025 yılı temasını ‘Tüm Kadınlar ve Kız Çocukları İçin: Haklar, Eşitlik, Güçlendirme’ olarak belirledi. Bu yılın teması, kadınlar ve kız çocuklarının eşit haklara, fırsatlara ve güçlenmeye ulaşmasını hedefleyen bir çağrıda bulunuyor. Tarımdan beslenmeye, gıda güvenliğinden sürdürülebilirliğe kadar birçok alanda kadınlar üretici, besleyici ve değişimin öncüsü olarak kritik bir rol oynuyor. Cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı ekonomik ve sosyal bariyerleri aşmak, yalnızca kadınların değil, tüm toplumun refahını artırıyor. Bu nedenle kadınların eşit haklarla güçlenmesini sağlamak hepimizin ortak sorumluluğu. Maalesef ataerkil toplumlarda, hâlâ yetişkin erkek ve erkek çocuk, kız çocuğa ve kadına göre daha iyi beslenme ve yaşam koşullarına sahip. İyi beslenme ve cinsiyet eşitliği, birbirini besliyor ve güçlendiriyor. İşte tüm bunlar sürdürülebilir ve kapsayıcı bir iyileşme için çok kıymetli. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir