Bir sürdürülebilirlik hikâyesi: Türkiye'de kadın voleybolu

Hill&Knowlton Strategies / Medya İlişkileri Direktörü, İletişim Danışmanı Mete Gürkan: "Ekip ruhu, takım çalışması, liderlik, sürdürülebilirlik... İş dünyasında hangi kavramlar konuşuluyorsa en çok, bir takım tüm bunlara dair hem iş dünyasına hem gençlere ve çocuklara hem de tüm topluma müthiş bir örnek sunuyor. Kadın voleybolunda Türkiye gerçek anlamda tarih yazarken, sürdürülebilirlikten liderliğe kadar eşsiz bir rol modelliğini de kadın milli voleybol takımı yapıyor."

Cumhuriyetimizin 100. yılını yaşadığımız 2023, tarihte büyük bir şampiyonluk hikâyesiyle de hatırlanacak. Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı, Avrupa şampiyonasında ilk kez Avrupa şampiyonu oldu. Bu, Ampute Milli Futbol Takımı’mızın Dünya Şampiyonluğu sonrası takım sporlarında bu düzeyde en büyük şampiyonluk oldu. Üstelik Filenin Sultanları bu yaz daha önce de Milletler Ligi'ni de kazanmıştı. Zaferin ayak seslerini uzun zamandır duyuyorduk esasında.

Peki Türkiye'yi bu zafere taşıyan yolculuğun arka planında ne var? Başlı başına bir sürdürülebilirlik hikâyesi olarak da okuyabileceğimiz bu serüvende bugünlere nasıl gelindi. 

Voleyboldaki başarımız bireylere, topluluklara, oluşumlara ve de markalara neler öğretebilir, hangi dersleri verebilir?

Milenyumun başına dönelim. 2000’li yıllar. Türkiye'de kadın voleybolunun salonları doldurmaya başladığı ilk yıllar. İlk kez bir branşta sporseverler şampiyonluk hayalleri kuruyorlar. Tabii çoğu insan için halen voleybol amatör, çok da ciddiye alınmayan bir spor. Varsa yoksa futbol, varsa yoksa yerel futbol ligindeki kısır rekabet.  

Neslihan’larla, Özlem’lerle Natalia’larla başlayan hikâye 


Neslihan Demir’ler, Özlem Özçelik’ler, Natalia Hanikoğlu’lar. Halen hatırlanan bu isimlerin yer aldığı kadro 2003'te finalde Polonya'ya kaybediyordu. Ama ‘kaybeden bu yolda galiptir’in gerçekten tercümesiydi bu başarı belki. Kaybedilen finallerden dersler alınacaktı çünkü. 

O dönem pazarlama anlamında da bir başarıyla “Filenin Sultanları” unvanı verildi. Bu basketboldaki “12 Dev Adam” ile birlikte en çok tutulan, içi en çok dolabilen kalıcı isim oldu. Kadın Voleybol Milli Takımımız 2011, 2017 ve 2021'de Avrupa şampiyonalarında zirveyi zorladı. Genelde Sırbistan engeline takılma şanssızlığı yaşadı ve üçüncü oldu. 2019’da finalde Sırbistan vardı. Filenin Sultanları, Avrupa şampiyonluğuna bir kez daha çok yaklaşıyor ama finalde kaybediyordu. 

Futbol maçları bırakılıp voleybol finali izlendi

Ve yıl 2023. Cumhuriyet’in 100. yılı. 100. yıl ama kadınların hâlâ giyimleri, yaşam tarzları, hareketleri, konuşmaları üstünden toplumsal ve siyasi birçok şey tanımlanıyor. Kız çocuklarının eğitim hakkının bile sorgulanmaya başlandığı bir dönem. 2023’te kadınların çok özel bir hikâyesi çok özel bir başarıyla taçlanıyor. Cumhuriyetin 100. yılında voleybolcular büyük bir sürdürülebilirlik, büyük bir liderlik ve başarı hikâyesinin altına imzalarını atıyorlar.

Filenin Sultanları, Brüksel’de oynanan finalde Sırbistan’ı nefes kesen bir geri dönüşle kazanıp Avrupa şampiyonu oldular. Üstelik final günü iki futbol maçı olmasına rağmen, Türkiye’de insanların çoğu bu finali takip ettiler. TV başında, meydanlarda büyük bir heyecan furyası yaşandı, Vargas havayollarının her sayısında insanlar havalara fırladılar. Maç boyunca yaşanan stres, son sayı sonrası büyük bir coşkuya bırakıyordu kendini. Türkiye'nin 20 yıllık hayali bu kez gerçek oluyordu. Kimbilir belki de 100 yıllık hayali. 

Mental eşik mi? Mutlaka aşılır. Onlar aşmayı başardı 
Bu son zaferle birlikte Türkiye hem Avrupa şampiyonu unvanını kazandı hem de dünyanın en başarılı kadın voleybol takımı konumuna geldi. Avrupa Şampiyonalarının, voleybolda olimpiyatların ardından en zorlu turnuva  Sırbistan, İtalya gibi voleybol devi ülkelerin çoğu Avrupa'dan olması bu başarının değerini bir kez daha artırıyor. Türkiye'nin yarı finalde yendiği İtalya son Avrupa şampiyonu. Finalde devirdiği Sırbistan ise 2019 Avrupa ve 2022 Dünya Şampiyonu. En dişli rakipler olarak gösterilen iki ülkeye karşı alınan bu zaferlerin, yıllardır engel oluşturan mental eşiğin de aşıldığı anlamına geliyor artık. Voleybolda Rus, Brezilya, İtalya gibi çeşitli ekollerin yanında artık Türk ekolünden de rahatlıkla bahsedebiliriz. 

Bunlar artık bir “Kültür”

Peki bu başarı ne kadar önemli ve hangi doğrular başarıyı getirdi? Ve de ne kadar uzun ömürlü olabilir?

Bir kere istikrar. Türk voleybolu hem ulusal lig hem de milli takım seviyesinde istikrarıyla yükselen bir grafik çizgisine sahip. Türk voleybolunun yıllardır özellikle kadınlarda kaydettiği başarı sadece milli takımlardan ibaret değil. CEV Kadınlar Şampiyonlar Ligi 2022-23 sezonunda yarı finale kalan dört takımdan üçü Türkiye'dendi. Fenerbahçe Opet’i yenen Vakıfbank, İtalyan temsilcisi Igor Gorgonzola Novara’yı deviren Eczacıbaşı Dynavit ile finalde karşılaştı. Şampiyon Vakıfbank oldu. Böyle bir başarıyı, örneğin futbolda düşünebiliyor musunuz? Yakın gelecekte imkânsız görünüyor maalesef. 

Planlı ve bilinçli adımlar atmak. Bu istikrarlı başarıyı yaratan sebepler, bu spora yapılan planlı ve bilinçli yatırımlarda gizli. Eczacıbaşı ve Vakıfbank ile büyüyen Türk kulüp rekabetine daha sonra Fenerbahçe de katıldı. Bu da altyapıları ve ardından A takımlarına yansıdı.

Etkileşimin etkinliği. Ülkeye gelen kaliteli yabancı antrenör ve oyunculardan da çok şey öğrenildi. Onlar da kendilerini buranın bir parçası gibi hissettiler. Sonra da yerli oyuncular onlarla yarışır hale geldi. Yabancı oyuncularla birlikte artan antrenman kalitesi Türk oyuncuların, yabancı oyuncularla kafa tutmaya başlamasını beraberinde getirdi. Gözde Kırdar, Neslihan Demir, Eda, Esra gibi isimler, kendi takımlarına inanılmaz paralara transfer olmuş yabancı oyuncular kadar sorumluluk almaya başladılar. Sonra Handeler, Meryem Bozlar, Ebrarlar. Türk oyuncular sorumluluk ala ala milli takımı da bir yere getirdi.

Sadece sahada değil, saha dışında da toplumsal konulardaki tavır ve duruşlarıyla sembolleşen sporcular. Eda Erdem’in örgülü saçlı, sıkılı yumruklu pozunun birçok duvarda poster olması bunun örneklerinden birisi. Çok doğru, tutarlı şekilde rol modeli olmak, bu yolda omurgayı hiç kaybetmemek. Eda Erdem, Neslihan, Naz Aydemir Akyol, Ebrar, Hande Baladın ve diğer birçok oyuncu kadrolardaki diğer oyuncuların hatta toplumun rol modelleri haline geldiler. Bu süreçler, başta iletişim ve pazarlama olmak üzere her anlamda çok iyi de yönetildi. 

Bu isimler, duruşlarını korudular, kimliklerini savundular. Eğilmediler, bükülmediler. Omurgalı olmaya önem verdiler.

Bir kültür oluşturuldu. Kolektif bilincin gelişmesiyle birlikte arkadan gelenlerin yol açan oyuncuları takip etmesiyle birlikte başarının kanıksanması ve daha iyisini yapma çabası. Artık jenerasyonlarla birbirine aktarılan kültür sözkonusu. Sağlam temeller üstüne kurulmuş bir kültür. 

Süreklilik. Çok daha fazla aile, artık kız çocuklarını voleybola yönlendirecek. Bu nedenle başarının sürdürülebilirliği ile ilgili iyimser olmak için nedenimiz çok. 

Bu yazıyı yayına hazırlanırken Filenin Sultanları, olimpiyat elemelerinde yoluna yenilgisiz devam ediyordu. Ve de Japonya’yı da yenip olimpiyat vizesi de aldı. Sporun zirve arenası Olimpiyatlarda da yer alınarak, bu büyük fırtınanın artık bir kasırgaya dönüşmesi an meselesi. 

Evet, tarih yazılıyor demiştik. Bu yazılan sayfalar çok uzun soluklu olacak. Çünkü artık Türkiye bir voleybol ülkesi. 

“12 Dev Adam” sloganı hiç eskimedi

Filenin Sultanları isminin ne kadar tuttuğundan ve başarılı olduğundan bahsetmiştik. Bu noktada 12 Dev Adam’a ayrı bir parantez açmak lazım. 2000’lerin başına dönelim yine ve bu çılgın hikâyeyi anımsayalım.

Bundan tam 22 sene önceye 2001’e. Basketbolda Türkiye A Milli Takımı elde ettiği en büyük başarılardan birini elde etmiş ve 2001’de ülkemizde düzenlenen Eurobasket’te gümüş madalya kazanmıştı. Efes Pilsen’in Koraç Kupası zaferiyle başlayan ve basketbolun hayatlarımızda giderek daha büyük yer tutmaya başlama hikayesinin zirve noktasıydı belki. Bu turnuvada “12 Dev Adam” efsanesi de başlıyordu. Bu turnuva, Türk basketbolunda da birçok şeyi değiştiriyordu. 

2001 yılında, Türkiye basketbolu bir dönüşüm yaşıyordu. Yeni bir jenerasyon kapıdaydı. Jenerasyonlar arası bir geçiş vardı. Bir devir kapanıyor, yenisi gümbür gümbür geliyordu. 2001 Eurobasket’te Harun Erdenay, Orhun Ene ve Haluk Yıldırım gibi tecrübeli isimlerin yanında Hidayet Türkoğlu, Mirsad Türkcan, Mehmet Okur ve İbrahim Kutluay gibi genç yıldızların yer aldığı kadro, Türk basketboluna damgasını vuruyordu. Belki de Türkiye tarihinin en iyi milli basketbol takımı kadrosuydu.

O dönemler Türk basketbolunun en büyük kulüpleri o zamanki adıyla Efes Pilsen ve Ülkerspor’du. Bu iki takımın koçları, Aydın Örs ve Çetin Yılmaz, bu yıldızlarla dolu kadroyu çalıştırmak için görevi devralıyordu. Aydın Örs, taraflı tarafsız herkesin saygı duyduğu bir figürdü. 

Türkiye milli takımı bu turnuvaya hazırlanırken son bir birleştirici güç arıyordu. Bir slogan, bir şarkı. İşte o da Athena oldu. Ünlü rock grubu belki de gelmiş geçmiş en iyi milli takım şarkılarından birini yaptı ve ilk çıktığı andan itibaren hepimizin diline dolanan “12 Dev Adam” şarkısını yazdı. Şarkı 7’den 70’e herkesin dilindeydi. Milli maçlar artık neredeyse bir konser ortamına dönüşüyordu. Türkiye ilk kez futbol ve halter dışında bir sporda, basketbol etrafında kenetleniyor ve üstelik eğleniyordu. 

O milli takımdaki tecrübeli isimler liderlik rolünü başarıyla üstlendiler. Yıllardır  beraber oynayan genç yıldızlar da bu liderlik altında geliştiler. Bu turnuva öncesi artık her şey hazırdı, başarı için. “Kalpler sende bir kez daha, şampiyon olacağız!” Şarkının bu kısmı, adeta haykırılıyordu. Türkiye milli takımının maçları olduğunda adeta hayat duruyordu. Şimdi heyecan İstanbul’a taşınıyordu ve Abdi İpekçi Spor Salonu’nu dolduran taraftarlar da bu coşku için fazlasıyla hazırdı.

Erdenay’ın da takımı müthiş yönlendirmesiyle farkı açan Türkiye, müthiş bir mücadele sergilediği maçtan 87-85 galip ayrıldığında Abdi İpekçi’deki coşku tüm Türkiye’yi sarmıştı. Müthiş maçlar çıkaran milli takımın finaldeki rakip ise İspanya’yı mağlup eden güçlü Yugoslavya’ydı. Yugoslavların kadrosunda Dejan Bodiroga, Peja Stojakovic, Predrag Drobnjak ve Dejan Tomasevic gibi Avrupa basketbolunun en önemli oyuncuları vardı. Daha derin ve tecrübeli kadroya sahip Yugoslavya, karşılaşmadan galip ayrıldı ve altın madalyayı kazandı. Ancak tarihinde ilk kez böylesine bir başarı yakalıyordu 12 Dev Adam, gümüş madalyalarını almak için sahneye çıktığında sadece Abdi İpekçi Spor Salonu değil, aynı zamanda tüm ülke de gururluydu. 2001 turnuvası belki de Türkiye’de basketbolun dönüm noktası oldu. O günden bu yana milli takım eski başarılara hasret kalsa, “12 Dev Adam” sloganı ve bu tabirin pazarlama ve insanları bir araya getirme gücü hiç azalmadı. 

Bir türlü herkesin “Bizim Çocuklar”ı olunamadı
Futbolda ise voleybolun aksine milli takımlarda bir türlü istenen başarı yakalanamıyor. Türkiye son 10 yılda özellikle çok önemli genç oyuncular yetiştiriyor ve bu oyuncular Avrupa’nın kalbur üstü liglerinde oynasalar da, bir türlü istenilen milli başarılar gelemiyor. En kötüsü de futbol milli takımı bir türlü toplumun genelinde bir aidiyet hissi yaşayamıyor. Son belirlenen slogan milli takım için “Bizim Çocuklar” idi. Ama bu noktada, milli takım ve milli futbolcular, bir türlü herkesin bizim çocukları olamadı henüz. Futbolun da voleyboldaki başarının ve sürdürülebilirlik çalışmalarından alabileceği çok fazla feyz var. 

Bu branşları da yakından takip edin 
Ve voleybolun izinden gidebilecek branşlar. Hiç kuşkusuz voleyboldaki başarı, diğer branşları da cesaretlendirecek. Bir rol modeli olacak. Örneğin son yıllarda yatırım yapılan ve popülarite ve başarıları tam yakalayamamış Kadın Futbolu. Özellikle tanınırlık ve başarı anlamında kadın voleybolun gerisinde kalan Erkek Voleybolu. Yıllardır ciddi çalışmalar yürütülen ama yine aynı şekilde tanınırlık anlamında çok gerilerde olan Kadın Hentbolu (Bu sene kadın hentbolunda da bir Avrupa kupasının ilk kez Türkiye’ye geldiğini, bu tarihi başarıyı da es geçmeyelim). Önümüzdeki yıllarda yepyeni sloganlarla, yepyeni aidiyetlerle, yepyeni pazarlama ve sürdürülebilirlik başarılarıyla belki de bu branşlarla da karşılaşabiliriz. Niye Olmasın! Yeter ki kararlı, sağlam, kalıcı ve sürdürülebilir adımlar atılsın. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir