Tüm değişikliklere aynı anda meydan okuma

"Yad Ellerde İlk Hafta" serimizin yeni konuğu, Reckitt Global Kıdemli Marka Müdürü Orhun Çelik. Amsterdam’daki yeni görevine başlayan Çelik, hem özel hayatında hem de kariyerinde aynı anda yaşadığı büyük değişimlerin ilk haftasında edindiği deneyimleri samimi bir şekilde paylaşıyor. “İnsanlar genellikle şirket değiştirme, rol değişikliği ya da yeni bir ülkeye taşınma gibi adımları hayatlarının farklı dönemlerinde atıyor. Benim içinse bu üçü aynı anda gerçekleşti ve aslında üç kat zorlukla yüzleşmek anlamına geldi” diyen Çelik, Hollanda’daki yeni yaşamına dair gözlemlerini, kültürel farklılıkları ve iş hayatına dair ilk izlenimlerini yad ellerden aktarıyor.

Amsterdam’a, eşimin yanına taşınmak belki de hayatımda attığım en cesur adımlardan biriydi. Çünkü insanlar kariyerlerinde, şirket değiştirme, rol değişikliği, yeni ülkeye taşınma gibi değişiklikleri hayatlarının birbirinden farklı dönemlerinde deneyimlerken; benim için bu karar tek bir değişiklikten çok daha fazlasını içeriyordu. Bu, üçünün bir arada olduğu, üç kat büyük bir zorluğa meydan okumaydı. Amsterdam, turist olarak defalarca geldiğim ve sevdiğim bir şehir olmasına rağmen ilk defa bu şehrin bir sakini olarak hayatımı sürdürecektim. Tanıdığımı düşündüğüm bir şehirde, bir ülkede tanımadığım bir düzen ve çalışma kültürü beni bekliyordu. Sekiz sene boyunca Unilever’in pazarlama okulunda öğrendiklerimi cebime koyup; yeni şirketim Reckitt’te yepyeni deneyimlere yelken açtım.

Yeni hayat, yeni zorluklar, bolca şaşkınlıklar

Yeni bir ülkede yeni bir hayat, kendi yeni zorluklarını da beraberinde getiriyor. Yeni hayatımın ilk günlerinde beni en çok şaşırtan şey, basit gibi görünen ama aslında öyle olmayan detaylardı. Örneğin Hollanda’da ev arama sürecimiz başlı başına bir maceraydı. Bir haftada halletmeyi umduğumuz ev arama sürecini; emlakçılara yazılan motivasyon mektupları, iş başvurusu için CV hazırlar gibi hazırlanan dosyalar, ev sahibini ikna çabaları ve kimi zaman açık artırma misali fiyat artırmalar sonucunda ancak bir buçuk ayda tamamlayabildik.

Beni ilk günlerimde şaşırtan bir diğer konu ise, herkesin akıcı İngilizce konuşuyor olmasıydı. Hatta “İngilizcem kötü” diyen devlet memurlarının bile çoğu zaman gayet iyi seviyede iletişim kurabilmesi beni oldukça etkiledi ve işlerimizi kolaylıkla halletmemize olanak tanıdı. Felemenkçe’yle ise markette ya da evinize devletten gelen mektuplarda karşılaşsanız da bu konuda Google Translate en iyi arkadaşınız oluyor.

Evet, Hollanda’da mektuplar hâlâ hayatın önemli bir parçası. Vergilerden ödemelere kadar tüm resmi bilgilendirmeler mektup yoluyla yapılıyor. Bu bilgilendirmelere dilerseniz online’dan ulaşabilmek artık mümkün olsa da, hâlâ mektup çok güçlü bir gelenek.

Bir diğer önemli detay ise buradaki Türk topluluğunun dayanışması. Neredeyse her konu için bir ayrı WhatsApp grupları mevcut. Resmi evrak işlemlerinden tutun; seyahat, finans gibi hobi grupları, hatta usta arayanlar için bile gruplar var. İlk haftamda bu gruplardan birinde “yufka nereden bulabilirim?” sorusuna bile denk gelmiştim. Bu dayanışma hayatı kolaylaştırıyor; herkes benzer zorluklardan geçtiği için pratik çözüm bulmak çok daha kolay oluyor.

Kültürel çeşitlilik, iletişimde daha açık görüşlü ve önyargısız olmayı öğretiyor

Buradaki yeni çalışma hayatımda ise ilk haftalarda beni en şaşırtan şey, oryantasyon kültüründeki farklılıktı. Türkiye’de oryantasyon süreçleri genellikle detaylı ve adım adım ilerler, her türlü sunumun üzerinden geçilir, konular en ince ayrıntısına kadar anlatılır; ki böylece herhangi bir soru işareti kalsın istenmez. Hollanda’da ise, oryantasyonda bireysellik daha ön planda. Kimse size sunumları uzun uzun anlatmıyor; onun yerine tüm dokümanları kendiniz inceleyip, doğru soruları sorarak kendi yolunuzu bulmanız bekleniyor. İlk başta zorlayıcı gelse de zamanla bunun aslında kişiye sorumluluk verdiğini ve özgürlük alanı tanıdığını görüyorsunuz.

Global ekipteki kültürel çeşitliliğin kattığı zenginlik, iletişimde daha açık görüşlü ve önyargısız olmayı öğretiyor. Her cümle, her espri bile kültürel farklılıklar gözetilerek yapılıyor. Doğru iletişim kurabilmek, anlatmak istediğinizi karşıya anlaşılır bir şekilde geçirebilmek önemli. Herkesin net, doğrudan ve sonuç odaklı konuştuğu bir ortamda lafa dolaylı yollardan girmek pek karşılık bulmuyor. Çözüm odaklı olmak ve sorunu olduğu gibi dile getirmek burada temel değerlerden biri. Bazen “fazla doğrudan” gelen yorumlar aslında kişisel değil, tamamen işin iyileşmesine yönelik oluyor. Bu kültürel farklılığı kavramak ve içselleştirmek daha iyi bir iletişim kurmanıza olanak tanıyor.

Ayrıca günlük işlerde “önce iş, sonra sohbet” anlayışı var. Yeri geldiğinde küçük sohbetler elbette yapılıyor ama asıl mesele işin çözüme ulaşması. İş yapıştaki bu netlik verimliliği artırıyor; fazla detaya takılmadan, herkes sonuç ve aksiyona odaklanıyor. Samimiyet ve sıcak iletişimin yaygın olduğu bir kültürden gelen ben, bu yeni düzene kendimi adapte etmeye çalışırken bir yandan da samimi iletişimi kurabilmenin farklı yollarını aramaya devam ediyorum.

Yapılan işin kendisi, ünvanlardan daha önemli

Burada global ekibin bir parçası olduğum için farklı kültürlerden gelen profesyonellerle çalışma fırsatı buluyorum. Global ekipler adeta şampiyonlar ligi gibi; herkes kendi alanında uzman, tecrübeli ve yaptıkları işlerin en iyileri. Burada yalnızca tek bir ülkenin faydası için değil, global ölçekte tüm ülkeler için en iyi çözümleri üretmek için çabalayan bir ekip var. Buna rağmen yapılan işin kendisi, rollerden ve ünvanlardan önce geliyor.

Türkiye’de bazen ünvanlar, geçmiş deneyimler ya da yıllar içinde biriken itibar öne çıkar. Burada ise durum farklı. İnsanlar kimin ne kadar kıdemli olduğuna değil, o anki potansiyelinize ve birlikte neler başarabileceğinize odaklanıyor. Aldous Huxley’nin dediği gibi: “Deneyim, başınıza gelenler değil; başınıza gelenlerle ne yaptığınızdır.” İşte tam olarak bu bakış açısı hâkim.

Türkiye’de kurduğunuz bağlantılarınız buradaki hayatınızı inşa ederken bir köprü görevi görüyor. 

Bambaşka bir ülkede yepyeni bir hayata yelken açacaksanız, o şehrin size ne gibi duygular hissettirmesini bekliyorsunuz, nasıl insanlarla karşılaşmayı umuyorsunuz, yani kısacası o şehirden beklentilerinizi belirlemeniz önemli. Benim adıma, Hollanda’nın günlük hayatımda en çok hissettirdiği şeyler sakinlik ve huzur. İnsanların birbirine saygısı, kurallara bağlılığı hayatın akışını düzenli kılıyor. Bisikletlilerin trafik kurallarını zaman zaman esnetmesi nazar boncuğu olsa da, bisikletin ve sporun günlük hayatın içerisinde önemli bir yere sahip olması insana ayrı bir mutluluk veriyor. Ayrıca, herkesin iş-özel hayat dengesini gözetmesi ve bunu önceliklendirmesi kendinize ve sevdiklerinize odaklanmaya fırsat tanıyor. Özetle, hem şehir hem de insanlar huzurlu bir yaşam alanı sunuyor.

Yeni bir ülkeye taşınınca, bu zamana kadar Türkiye’de kurduğunuz arkadaşlıklarınız ve bağlantılarınız buradaki hayatınızı inşa ederken bir köprü görevi görüyor. Yeni insanlarla tanışırken ilk adım, arkadaşlarınızın arkadaşlarıyla kaynaşıp network’ünüzü genişletmek oluyor. Aynı zorlukların üstesinden gelen insanların oluşturduğu bir topluluğun parçası haline geliyorsunuz ve bu da aranızda kuvvetli bağların hızla oluşmasına vesile oluyor. Bu arkadaşlıklar, hayatınızda hiç ummadığınız kolaylıklar sağlarken yeni hayatınızdaki zorlukları dayanışma ile aşmanıza yardımcı oluyor.

İlk adımı atmaktan korkmayın, yeniden öğrenmeye açık olun, networking’i ihmal etmeyin!

İlk adımı atmaktan korkmayın. Zor hedefleri başarmak için öncesinde cesaretinizin olması gerekmez; o cesaret, zor hedeflere ulaşırken attığınız adımların sonucunda oluşur. Lao Tzu’nun dediği gibi: “Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile tek bir adımla başlar.” O adımı attığınızda aslında içinizdeki potansiyelin ortaya çıktığını, zorlukları aşacak cesareti kendinizde bulduğunuzu göreceksiniz.

Yeniden öğrenmeye açık olun. Sadece yeni bir iş ya da yeni bir rol değil, tüm hayatınızı farklı bir kültürde yeniden inşa ediyorsunuz. Şu zamana kadar bildiklerinizi cebinize koyup, üzerine yeni deneyimler ve alışkanlıklar eklemeyi öğrenin.

Networking’in gücünü hafife almayın. İyi ilişkiler sadece bugünün iş süreçlerinde değil, yıllar sonra karşınıza çıkacak fırsatlarda da size kapılar açıyor. İster iş ister günlük hayat olsun, tanıştığınız her insan bir gün hiç ummadığınız bir şekilde yanınızda olup size destek olabilir.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir