Rolex denilince akla ilk gelen şeylerden biri, uçuk fiyat etiketine sahip lüks ve gösterişli saatlerdir şüphesiz. Rolex’in yaratıcısı Hans Wilsdorf'un da kuruluşunun ilk gününden itibaren markasında yaratmak istediği algı bu yöndeydi. 12 yaşında ailesini kaybeden Wilsdorf, üç kardeşi ile amcasının gözetimi altında eğitimini tamamladı. Eğitiminin ardından inci konusunda faaliyet gösteren bir şirkette kariyerinin ilk basamağına adım atan Wilsdorf, bu süre içinde saat meraklıları arasında popülerliği gittikçe artan İsviçre saatlerine merak saldı.
24 yaşına geldiğinde kendi saat firmasını kurmaya karar veren Wilsdorf, kayınbiraderi Alfred Davis'le birlikte 1905 yılında Londra'da "Wilsdorf and Davis"i kurdu. Bu kuruluş Rolex'in ilk izleri oldu. Wilsdorf, bir müddet sonra isim ve marka değişikliğine gitmek istedi. Genç girişimcinin aradığı şey, tüm modellerinde kullanabileceği, kadrana rahatlıkla sığacak ve mükemmeli yansıtan bir marka ismiydi. Wilsdorf kaleme aldığı kitabında, Rolex ismini, “Mümkün olan her şekilde alfabenin tüm harflerini birleştirmeyi denedim. Sonunda yüzlerce isim ortaya çıktı ancak hiçbiri kulağa doğru gelmiyordu. Londra’da bir sabah faytonun üst sırasında otururken bir peri kulağıma ‘Rolex’ diye fısıldadı” diyor.
1908 yılında Rolex markasını kuran Wilsdorf, 1945'te ise hayır kurumu işlevi gören Hans Wilsdorf Vakfı'nı kurup Rolex'i bu vakfın yönetimine bıraktı. Yani alınan her bir Rolex saat, hayır kurumuna yapılan belli bir miktarda bağış anlamına da geliyor. Wilsdorf 1960 yılında dünyaya gözlerini yumduktan sonra ise Wilsdorf'un Rolex'teki tüm sahipliği vakfa taşındı. O zamandan beri Wilsdorf Vakfı, Rolex saat şirketinin sahibi ve yöneticisi. Kısacası Rolex, kâr amacı gütmeyen bir marka olarak kârının büyük bir bölümünü hayır kurumlarına ve sosyal amaçlara bağışlıyor. Bu nedenle Rolex'in nasıl yönetildiği konusunda söz sahibi olabilecek hiçbir hissedarı veya yatırımcısı bulunmuyor.