Mansplaining her yerde

Araştırmacı - Yazar Evrim Kuran: "Cam tavan sadece çalıştığınız şirkette yükselmek konusunda görünmüyor, kendi işinizi yaparken de görünmeyen engellerle karşılaşıyorsunuz. Mansplaining her yerde! Ve mansplaining var olduğu yerlerde daha yüksek cam tavanlar önünüze çıkıyor."

479: Türkiye’de yönetim kurulu üyesi olan kadın sayısı. Bu sayının yüzde 39'u hâkim ortak olan ailelerin üyeleri arasından seçildi. Yani, cam tavanı kırarak yönetim kurullarına seçilen 292 kadın var. Ne kadar da azız! Ve neden azız? Çünkü tepemizde görünmeyen bir cam tavan var. 

Cam tavan 1970’li yıllarda Amerika’da ortaya çıkan bir kavram. Örgütsel önyargılar ve kalıplar tarafından yaratılan, kadınların üst düzey yönetim pozisyonlarına gelmelerini engelleyen görünmez, yapay engeller olarak tanımlanıyor. Yönetici pozisyonunda çalışan kadınların, belirli bir aşamadan sonra yükselmelerini engelleyen faktörlerin toplamına "Cam Tavan" ya da "Cam Tavan Sendromu" adı veriliyor. 

Bir araştırmacı, girişimci, danışman, yazar olmamın yanı sıra bir de bağımsız yönetim kurulu üyesiyim. Yönetim kurulunda kadın olmanın hem şirketlere hem biz kadınlara kazandırdığı bakış açısının değerini biliyorum. 

Mansplaining 
Cam tavan sadece çalıştığınız şirkette yükselmek konusunda görünmüyor, kendi işinizi yaparken de görünmeyen engellerle karşılaşıyorsunuz. Mansplaining her yerde! Ve mansplaining var olduğu yerlerde daha yüksek cam tavanlar önünüze çıkıyor. Rebecca Solnit meşhur "Mansplaining" sözcüğünü hayatımıza sokan yazar. 2008’de yayınladığı bir denemenin ardından türetiliyor Mansplaining. İngilizcedeki erkek (man) ve açıklama (explain) kelimelerinden oluşmuş bir sözcük. Erkeklerin, kendi uzmanlık alanları olan olmayan her konu hakkında kadınlara açıklama yapması; hatta kadının ilgili konu üzerinde senelerini harcamasına dahi aldırmadan ona doğru yolu göstermeleri anlamına geliyor. Türkçeye çeşitli biçimlerde çevrildi ama ben en çok "erkekleme" denmesini seviyorum. Bazı erkeklerin iktidar kurma güdüsü ile böbürlenişini en iyi "erkekleme" anlatıyor. Kısaca, mansplaining -erkekleme- her şey hakkında bir lafı olan, öğreten, gösteren adamları anlatıyor. Bilirsiniz. Çünkü her yerdeler. 

Solnit erkekleme gibi uzantıları olan kadın meselesinin, erkekler tarafından da önemsenmesinin değerini vurguluyor. İki tarafın da özgürleşebilmesi için erkeklerin feminizme, feminizmin de erkeklere ihtiyacı olduğunu belirtiyor: "Kadın özgürlüğü nedense, erkeklerin elindeki ayrıcalıkları ve iktidarı sinsice ele geçirmek isteyen bir hareket gibi algılanıyor; sanki bir tarafın kaybetmeye mahkum olduğu, taraflardan sadece birinin özgür ve güçlü çıkabileceği bir savaş var ortada. Oysa birlikte özgürleşir ya da birlikte köleleşiriz. Ayrımcılığı tek başına kadınlar yok edemez" diyor. Doğru diyor!

Erkek yöneticiler tarafından konulan engellerden en önemlisi kadınlara yönelik önyargılar. Bu önyargılar kadınların verilen üst düzey işleri yapamayacağı, kişilik, kararlılık ve azim açısından yetersiz olduğuna dair safsatalar. Peki sadece erkekler mi oluşturuyor bu tavanları derseniz, kraliçe arı sendromunu da unutmamak gerekir. 

"Kraliçe arı" sendromu tepe yönetimde görülen ‘tek kadın’ olmanın bir başarı ve ayrıcalık göstergesi olduğu inancı. Bu sendromun yanı sıra kadın yöneticiler tarafından da konulan engeller var. Bu engellerin biri de hemcinsine destek vermemek. Kadın yöneticilerin bilinçaltındaki "Ben bu noktaya nasıl geldiysem, herkes aynı şekilde gelebilir. Özel bir desteğe gerek yok mantığı" başka bir kadına destek olmasını engelliyor. 

Bu tavanları yıkacağımızı biliyorum ama ilk adım kişinin kendi kendine koyduğu engeli yıkmak. Demek ki imposter fenomenini de iyi tanımak lazım.  

Imposter sendromu 
1978 yılında Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance yaptıkları bir araştırmada, "Imposter Sendromu" adlı bir olgudan söz eder. Bu sendromdan dertli bireyler hayat boyu sayısız başarı elde etmiş olsalar da, kendilerini yetersiz görmeye devam ederler. Imes ve Clance yaptıkları çalışmalarla bunun çoğunlukla kadınları etkileyen bir fenomen olduğunu ortaya koyar. 

Imposter sendromuna yakalanan kadın, kanıtlanmış başarıları olsa bile içinde zekâ ve yeteneğinin sahte olduğuna dair bir his taşır. "Okumuş kadın sendromu" diye de tanımlanan Imposter, başarı hikâyeleri olan kadınlara, ulaştıkları noktaya kendi yetenekleri yüzünden değil, tesadüfen ulaştıklarını düşündürtür. Elbette bu kendi kendine oluşan bir hal değildir. Hele de civarınızda "senin şansın yaver gittiği için başarılı oldun" diyen eril kafalar varsa, imposter kuyusuna düşmeniz kaçınılmazdır. Uykusuz, yorgun geceleriniz, aylarınız, yıllarınız, bir ömür döktüğünüz kan, ter ve gözyaşı, şansa indirgenebilir. 

2019 tarihli bir araştırmaya göre, kadın yöneticiler arasında Imposter Sendromu nedeniyle hak ettikleri bir zammı ya da terfiyi kovalamayan kadınların oranı yüzde 67. Yine araştırmalara göre, işe alımda 10 kriter aranıyorsa erkekler 3 kriteri karşıladığını düşündüğünde işe başvuruyor. Kadınlarsa ancak 10 kriterin 10’unu da karşıladığını düşünüyorsa başvuruyor.

Liyakat, kadın ve kapsayıcılık
"Women On Board 2021 Turkey" araştırmasının bulgularına göre; tüm BIST şirketleri içinde 139 şirket, BIST-100 içinde 26 şirket, hala tamamı erkeklerden oluşan kurullar tarafından yönetiliyor. 

Cinsiyeti doğa belirlerken toplumsal cinsiyeti kültür belirler. Toplumda kadın-erkek eşitliği ve o toplumun uygarlık düzeyini belirten en önemli kriter toplumda kadının durumudur. Toplumsal cinsiyet toplumun kadına verdiği görev ve sorumluluklar, toplumda kadının nasıl görüldüğü, algılandığı ve beklentileri ile ilgili bir kavramdır. 

Kadınların iş dünyasının karar mekanizmalarda katılımcı olması, karar organlarında toplumsal cinsiyet dengesinin sağlanmasının kararların eşitlikçi, adil ve kapsayıcı olmasının yolunu açacaktır. 

Yönetim kurullarındaki kadın sayısı artmazsa Türkiye ile Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkeler arasındaki ayrışma daha da artacaktır. Kural koyucuların bir kotayı işaret etmesine gerek kalmadan şirketlerin kadınların karar mekanizmalarında temsili için hedef koymaları, politikalar geliştirmeleri şirketlerin geleceği için de çok önemli bir hareket olacaktır. 

292 kadından biriyim
Egon Zehnder Kıdemli Ortağı değerli dostum Murat Yeşildere’nin çok güzel bir hedefi var: yönetim kurulundaki kadın sayısını yüzde 50 artırmak. Ülkelerin daha fazla demokratikleşmesi, sürdürülebilir bir kalkınma yaşaması, farklılıkların katma değerini iyi kullanabilen bir işgücü oluşturması için yönetimde kadınların sayısı çok daha fazla olması gerekiyor diyor sevgili Murat. Onun bu güzel hedefine bir an önce ulaşması için biz kadınların daha fazla sesimizi yükseltmemiz, hak ettiğimizi daha yüksek sesle söylememiz ve topuklularımızı yere daha sağlam vurmamız şart. 292 kadından biriyim ve en kısa zamanda binlerce kadından biriyim demek istiyorum. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]