Hitler’den Pazarlama Dersleri

Goebbels ‘Hristiyanlığın bu kadar çok kişice hala izleniyor olmasının sebebi 2000 yıldır aynı şeyi söylüyor olması’ demişti. Bunu dediğinde onun ardından gelişecek olan bütün süreçlerde yer alacağını, bir propaganda hatta fikir pazarlamacısı olarak lider sıfatıyla anılacağını bilmiyordu. O bir dehaydı. Kitleleri kontrol etme konusunda önüne set kurulamayacak bir kaplan gibiydi. goebbels-600x798 Hitler’in en yakın arkadaşlarından biri olan ve son dönemlerinde tıpkı Hitler ve eşi Eva gibi 6 çocuğunu zehirleyerek, uykusunda öldürdükten sonra karısıyla kendini yakan Goebbels partideki yeri, Hitler'e yakınlığı, en önemlisi de kitle kontrol kuramlarını daha kitapları yazılmamışken inanılmaz bir beceriyle kullanabilmesiyle ünlüydü. Sadece propaganda nasıl yapılır konusunda bile aynı yolda ilerleyen bu ikili ilk adımı hiç zorlanmadan anlamamızı sağlıyor bu tavırlarıyla. Ne söylediğin önemli değil. Önemli olan hep aynı şeyi söylemen. Sonunda insanalara verdiğin şu his; ‘herkes yapıyorsa, bunca zaman bu şekilde geldiyse bir doğruluk payı vardır elbette’ bir mucize gibi yayılacak. Bu noktaya gelen her insanın kendini izleyeceğini bilen Hitler de arkadaşının yardımıyla şaha kalkmış bir at gibi başladı dünya tarihine kendini yazdırmaya. Durdurulamıyordu. Büyüleyiciydi, hayranlık uyandırıcıydı, vahşiydi. Dünyadaki herkes ona karşı durmak için mücadele ediyordu ama onun uğruna savaştığı Alman halkı hiç düşünmeden arkasından ilerliyordu. Savunduğu fikirleri dayandırdığı kökler, geçmişi, okuduğu kitaplar ya da dahası değil, Hitler’in başarılı olduğu en önemli detay az ama her zaman aynı olan söylemleriydi. Hep aynı şeyi istedi. Hep aynı sebeple hareket etti. Hep aynı yoldaydı. Sağdan soldan renklerle alacalanmaktan kaçtı hatta bundan kaçışı halka indirmek için de yine en yakın arkadaşı Goebbels’in yardımı ve dehasıyla kitap yakma kampanyasını başlattı. Tüm ulus çapında başlayan bu kampanya temelde Alman olmayan özellikle komünist ve Yahudi yazarların kitaplarının yakılmasını amaçlıyordu. Halkın tek, kendi gibi yıkılmaz ve bir bütün olmasını sağlamaya çalışıyordu. Bunun için, bu kampanyanın adını şu şekilde dile getirmişti;‘Alman Ulusunun Ahlaki Arınma Seremonisi’ Bu kampanya kimsenin hesap edemediği kadar kuvvetli bir etki yarattı. Korku birinci sebepti ama bir halk üstünde korkunun da içinde bulunduğu bir inanç yaratılırsa, bu paha biçilmez bir ordu oluşturabildiniz demektir. Hitler bu orduyu tüm hüküm gücü süresince kullanmayı bildi. Bu konuda çok başarılıydı. Hatta kendi için bunca taraftar toplamasında öylesine başarılıydı ki, günümüzde hala, üstelik de sadece Alman topraklarında değil, başka başka ülkelerde de SS dövmeleri yaptıran, Hitler ve onun ordusunun üniformalarını giyen, onun fikirlerini çarpıtılmış olarak da olsa benimsediğini söyleyen binlerce insan var. Hitler yola çıktığında söyleminin her zaman aynı olması gerektiğini, tavırlarının, inançlarının hatta bakışlarının bile her zaman birbirini desteklemesi gerektiğini biliyordu. Bu konuda çok iyiydi çünkü bu maddelerin her birine gerçekten kendini de inandırmıştı. Bu adımdan sonra kitleleri etkili bir şekilde bizim pazarlamada ve reklamda word of mouth olarak söylediğimiz, kulaktan kulağa düşünceleri yayma tekniğini kullanmaya başladı. Belki eklemekte fayda var; bu kampanyalar, fikirler, uygulamalar, onlarca kuram kitabından önce, daha önce hiç uygulanılmamış boyutlarda uygulanıyordu. Hitler ile beraber Goebbels gibi birkaç kişinin yüzü daha halka her zaman görünür oluyordu. Fikirleri insanlara bir ideolojiden çok bir nefes gibi benimsetmek için çabalıyorlardı. Hep aynı sesler, hep aynı kudretle meydanlarda, kalabalıkların ortasında konuşmalarına devam ediyordu. Alman halkının temizlenmesi an meselesiydi. Halk artık inanıyordu. screen-shot-2015-06-11-at-00.43.06 ‘Başarının şartlarından ilki sürekliliktir’ diyen Hitler bu konuda dediğini yaptı ve bunu destekleyecek yan mecralar anlamında da müthiş başarılı bir organizatördü. Tüm yol arkadaşlarıyla beraber Hitler markası ve logosu altında ideoloji pazarlamaya devam ediyorlardı. Üniformalar, vücut işaretleri, kol bantları, bıyıklar, saç stilleri, yürüyüş ve hatta aksan konusunda bile tek bir dil yaratarak bu akımı desteklemelerini sağladı. Bugün bir nazi üniformasını kim görse tanır elbette. Hatta bununla kalmamıştı. Propaganda için asker oyuncakları, Yahudileri her zaman kötü şeylerden sorumlu bir grup insan olarak gösteren filmler, Yahudi karşıtı ve Alman ulusunu yücelten karikatürler, tiyatro eserleri ve daha birçok alanda aynı mesajı veriyordu. Bu başarı, Nike’ın logosunu tanınır hale getirmesinden daha da etkileyici ve zor bir başarıdır. 1939 Olimpiyatları Hitler’e hizmet eden çok güçlü bir propaganda aracı olmuştu. Hatta bu etkinliğin, partisi ve ideolojisi için dünyaya karşı başlattığı savaşın yumuşak gösterisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Olimpiyatlar Hitler’in ilk dönemlerindeydi. Bu sırada Hitler tüm yabancı ve Yahudi karşıtı işleyişi yavaşlatmıştı. Olimpiyatları herkes izledi. Yahudiler, Komünistler, Almanlar, Müslümanlar… Herkes Berlin Olimpiyatları’ndan sonra hangi filmin başlayacağından habersizdi. Bu süreçte Hitlerin yapmak istediği Almanya’nın yumuşak başlı ve barışçı bir ülke olduğunu göstermek, tüm dünyaya bu düşünceyi hakim kılmaktı. Bu dönemde yarı Alman, yarı Yahudi olan Helene Mayer çok etkileyici bir hikayenin kahramanıdır. Almanya için yarışan son Yahudi olarak, kazandığı gümüş madalya için kürsüye çıktığında Nazi selamı vermek zorundaydı. Bu an sonsuzlukta kayboldu ve Mayer buradan sonra Amerika’ya dönerek ortadan kayboldu. Bunca insanın toplandığı, televizyonların gözünün bu olayların üzerinde olduğu Olimpiyat dönemini Hitler’in partisi etkin bir şekilde kullandı. Renklerini, posterlerini, hatta biraz biraz fikirlerini tanıtmak için inanılmaz etkin bir şekilde organize oldu. Bu başarı, 2 sene sonraki başkanlığı ve sonraki 30 yıl boyunca Almanlara hükmetmesini sağlayacaktı. Hitler en son döneme kadar insanlarını kendi fikirleriyle neşelendirebilmek için çok çalışmıştı. Her zaman hazırlıklıydı. Son zamanlarında söylediği gibi ‘ulusuna derincesine aşık ve sadıktı.’ Tüm bu sürede halk nefrete alışmış, kötülüğün tanımını değiştirmiş ve tıpkı Hitler’in dediği gibi ‘düşünce özgürlüğünü tüm kötülüklerin anası’ olarak kabul etmişti. Bunu bile başaran bir grup insanın fikir pazarlaması olarak bilinen propaganda konusunda deha oldukları kuşku götürmez bir gerçek. Buradaki hikaye, destek, takdir rahatsız edici gelebilir. Sırf bu algının uzağında kalabilmek için eklemeden geçmeyeyim. Hitler bir katildi. Hitler gerçek tanımıyla bir kötülük lideriydi. Hiç kimse yaptıklarının doğru olduğunu savunamadı, onu kanlı bir lider olarak tarihe yerleştirdik, bu şekilde kalacağını umuyoruz ancak eğer konu bir kuram ya da konu bir insan, halk sosyolojisi ise Hitler gelmiş geçmiş en başarılı örneklerin de sahibidir. Kötü ya da iyi ne olduğu önemli değil ama inandırmayı başardığı dev bir ulus, akıl almaz fikirlerin savunucusu, 30 yıl boyunca göz açtırmadan bunun uygulayıcısı olmuştur. Üstelik bir an bile sorgulanmasına izin verilmemişti çünkü bir diğer önemli adım ise farklı düşünceleri asla yaklaştırmamaktı. Tıpkı bir markanın yapması gerektiği gibi. Her zaman rakiplerden bir adım önde olmak zorunda mıydı? Kesinlikle.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir