2024 yılı, dünyada "Seçimler yılı" olarak adlandırılmaya çok yakın... ABD, Hindistan ve AB Parlamentosu dahil olmak üzere 78 ülkede en az 83 seçim yapılacak; ayrıca Birleşik Krallık'ta genel seçime gitme ihtimalleri çok muhtemel. Tüm bunlardan ayrı olarak geçtiğimiz yıl son dönemlerde kaydedilen en sıcak yıl olarak kayıtlara geçti. Bu yılın ise daha da sıcak olması bekleniyor. Ülkelerin önümüzdeki yıllarda atacağı adımlar gelecekteki emisyonların gidişatını belirleyecek. Ancak bu gerçeğe rağmen iklim değişikliği büyük ölçüde seçim kampanyalarının arka planında yer almaya devam ediyor.
Bilindiği üzere demokrasiler halkın duyarlılığına göre hareket eder ve halk desteğini harekete geçirmenin en iyi zamanı ise seçim dönemleridir. Bu yıl, iklim değişikliği dünyanın pek çok yerindeki ortalama seçmen için nispeten düşük bir öncelik olmaya devam ediyor. Görünüşe göre bu aciliyet ekonomik kaygılardan daha az acil. Oysa ülke ekonomilerinin büyük bir kısmını enerji kullanımı işgal ediyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının daha barışçıl bir seçenek olmasıyla birlikte, maliyeti de getirisi de ekonomik açıdan çok daha iyi. Gelgelelim bu durum siyasetçiler tarafından başarılı bir şekilde mi unutturuldu yoksa seçmen bunu göz ardı mı ediyor bilinmez... Sonuç olarak iklim krizininin aciliyeti geri plana atılmış durumda.
Gerek topluma bir alışkanlık kazandırmanın zor olması, gerekse yenilenebilir kaynakların çoğunlukla üretiminin bir seçim döneminde yetişmemesi sebebiyle pek çok politikacı siyasi hayatlarını sürdürülebilir bir yaşam kurmaktan uzakta sürdürüyor. Ancak bunu yapmak aynı zamanda demokrasiye de tehdit oluşturuyor. İklim değişikliğinin yarattığı zorluklardan kontrolsüz göç, ekonomik durgunluk ve erozyon tam olarak demokratik bir buhranı beraberinde getiriyor.
Bu yılın en önemli seçimlerinden biri alan ABD seçimlerinde şu anki başkan Biden bu konuda ilerlemek yerine geri adım atmayı seçti. Biden'ın önceki kampanyası, genç seçmenlerin iklim değişikliği konusunda kaygılarını harekete geçirdi ve kendisi, ülke tarihindeki en büyük iklim yatırımı yasasını yürürlüğe koydu. Ancak iklim meselesi 2024'te manşetlerden silindi.
Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Hindistan'da da bu baharda genel seçimler yapılacak. Hindistan iklim sorunlarının ise tam merkezinde yer alıyor. Ülkede bazı bölgelerde artan küresel sıcaklıklar, beraberinde sıcak hava dalgalarını ve selleri getiriyor. Ancak buradaki büyük siyasi partiler, iklim değişikliği konusunda harekete geçme gereğini kabul eden haberler yayınlasa da konu, kampanyalarda belirgin bir şekilde yer almıyor.
Seçmenlerin Haziran ayında Avrupa Parlamentosu üyelerini seçeceği Avrupa'da da iklim değişikliği farklı bir demokrasi sorunuyla karşı karşıya. Avrupa Birliği iklim değişikliği konusunda yıllardan beri tüm dünyanın öncüsü niteliğindeydi. Bunun nedeni de halkın bunu desteklemesiydi. Örneğin 2005 yılında karbon fiyatlandırmasını değiştirerek Avrupa'nın emisyonlarını Paris Anlaşması doğrultusunda azaltmak için tasarlanmış bir Yeşil Anlaşma programı oluşturdu. Ancak bazı vatandaşların son önlemlerin çok ileri gittiğini düşünmesine dair korku arttı. Geçtiğimiz yıl Almanya'nın elektirikli araç düzenlemesi tepkiyle karşılandı. Hollandalı çifçiler yüksek emisyonlu gübreyi hedef alan politikalar üzerine isyan başlattı. Avrupalılar iklimle ilgili harekete geçmeyi büyük ölçüde hâlâ destekliyor ama seçmenleri kızdırmadan bu noktaya ulaşmak hassas bir görev olmaya devam ediyor.
İklim değişikliğinin demokrasi sorunu, yıllar boyunca tekrar tekrar gündeme geldi. Kimsenin bu sorunu çözecek sihirli bir değneği yok fakat tüm dünyanın yaşanabilir coğrafyalar için işbirliği yapması ve herkesin bir nevi kendi kapısının önünü süpürmesi gerektiği aşikâr. Dönüm noktası niteliğindeki seçim yılı ilerledikçe adayların iklim politikalarını nasıl şekillendireceği düşünmeye değer. Geleceği şekillendirmenin bugünden başladığı gibi birçok konuda refah için iklim krizini bugünden gözetmemiz gerekiyor.