Çeşitlilik, kapsayıcılık, hakkaniyet...

Araştırmacı ve Yazar Evrim Kuran: "Küresel iş dünyasında çeşitlilik ve kapsayıcılık önceleri yasal ve ahlaki bir gereklilik olarak görülüyordu. Şirketlerin ne kadar çeşitli çalışanlara ve müşteri segmentlerine sahip olduklarını gururla anlattıkları birkaç on yılı geride bıraktık. Günümüzde ise tüm organizasyonlar, bunun bir gereklilik olması dışında bir rekabet avantajı olduğunun farkına varıyor."

Dünyadaki demografik değişim, birçok farklı ayrımcılık türünü daha fazla konuşmamıza olanak tanıdı. Gelir adaletsizliğin artmasıyla birlikte sosyoekonomik olarak farklı kategorilerdeki insanlara yönelik ayrımcılığı, birbirinden çok farklı kuşakların bir arada yaşamasıyla yaş ayrımcılığını (veya tersine yaş ayrımcılığını), kadın özgürlük hareketi ile birlikte kadınlara yönelik ayrımcılığı, LGBTI hareketi ile birlikte farklı cinsel yönelimdeki bireylere yönelik ayrımcılığı daha fazla konuşuyor olduk. Ve daha da konuşmalıyız. Konuşmalıyız ki; farkındalığımızı artırmakla kalmayıp çözüm önerileri de geliştirebilelim. 

Küresel işgücünün son yıllarda daha da çeşitli hale gelmesinin yanı sıra önümüzdeki yıllarda bu çeşitliliğin daha da artacağı tahmin ediliyor. Kuruluşlar, küresel sahnede rekabetçi kalabilmek için cinsiyet, yaş, ırk/etnik köken, cinsel yönelim, din ve çeşitliliğin diğer boyutlarından bağımsız olarak çalışanlarının önemini artık fark etmiş durumdalar. Bu nedenle, çeşitlilik ve kapsayıcılık "Hakkaniyet"i de içine alan yeni bir seviyeye evriliyor. 

Küresel iş dünyasında çeşitlilik ve kapsayıcılık önceleri yasal ve ahlaki bir gereklilik olarak görülüyordu. Şirketlerin ne kadar çeşitli çalışanlara ve müşteri segmentlerine sahip olduklarını gururla anlattıkları birkaç on yılı geride bıraktık. Günümüzde ise tüm organizasyonlar, bunun bir gereklilik olması dışında bir rekabet avantajı olduğunun farkına varıyor. Artık çeşitli iş gücüne sahip olmak işveren markalarının, tüm müşteri segmentlerine hitap edebiliyor olması tüketici markalarının olmazsa olmazı olarak görülüyor. Fakat bu noktada hakkaniyetin önemini göz ardı ettiğimiz bir dönemden ayrıldık. Organizasyonlar, birbirinden farklı ihtiyaçlara sahip bireyleri bir araya getirirken aynı koşulları sağlamaktansa, ihtiyaçlarına yönelik avantajları sunarak işi hakkaniyet boyutunda ele almaya henüz başladı. 

Liyakat
Liyakat, yani işin ehil/layık olan kişi tarafından yapılması, hakkaniyete dair en önemli ölçülerden biri olarak görülmeli. Dini görüş, cinsiyet, yaş, etnik köken, ırk, renk ayrımı olmaksızın kişilerin performansları ile pozisyonları doldurabilmesi, ancak daha adil ve hakkaniyetin bir esas olarak alındığı organizasyonlarda mümkün. Türkiye genelinde 100 bine yakın katılımcıyla yaptığımız Türkiye’nin En Çekici İşverenleri 2021 araştırma sonuçlarımıza göre, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin yüzde 51’i, iş yaşamına henüz başlayan genç profesyonellerin yüzde 60’ı ve sekiz yıldan fazla tecrübesi bulunan deneyimli profesyonellerin yüzde 63’ü Türkiye’de iş yaşamında liyakat kültürü olmadığına inanıyor.

2018 yılında pandemi öncesinde yaptığımız ve ikinci kitabıma konu olan Türkiye’nin Z Kuşağı Araştırması’nda ise sosyoekonomik olarak daha dezavantajlı gruplarla yaptığımız yüz yüze çalışmalarda katılımcılara dünyada sadece tek bir şeyi değiştirebilselerdi neyi değiştirmek istediklerini sorduk. Aldığımız yanıtların en başında şu kavram dikkatimizi çekti: Adaletsizlik/Eşitsizlik.

Modern dünyanın en gerekli dersi: DEI
Türkiye’de ilk olarak lisans seviyesinde DEI (Çeşitlilik, Hakkaniyet ve Kapsayıcılık) dersini MEF Üniversitesi’nde vermeye başladım. Bu derste kavramsal çerçevelerle birlikte, günümüzde hakkaniyetin neden önemli olduğunun ve olması gerektiğinin, zihnimizde barındırdığımız önyargı ve yanlılıkların, bilinçli veya bilinçsiz davranışlarımızdaki ayrımcılığın, dilimizdeki ötekileştirmenin farkına varmamızı bir tartışma ortamı sunarak sağlamaya çalışıyorum. Meritokrasi, yaş ayrımcılığı, toplumsal cinsiyet, engellilere yönelik ayrımcılıklar, etnik ayrımcılık gibi birçok kesimler tarafından tabu görülen konuları tartışmaya açmakla birlikte, güç ve imtiyaz, içinde bulunduğumuz kültürün dinamikleri ve çocukluğumuzda edindiğimiz yanlılıkları irdeliyoruz. Gençlerin bu konuları tartışmaya yönelik meraklarının farkındaydım ancak bu alanlara yönelik tahmin ettiğimin ötesinde gösterdikleri ilgiden dolayı çok mutluyum. Açık sözlülükle paylaşımlarda bulunuyor ve çevrelerinden örnekler vererek katkı sağlıyorlar. Umuyorum ki yakın gelecekte bu tarz eğitimler üniversite seviyesinde değil, orta öğretim hatta ilkokul seviyesinde verilir. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]