Yaz gecelerinin en güzel hali belki de açık hava sinemalarında saklı… Hafif bir esinti, yıldızlarla kaplı bir gökyüzü ve perdeye yansıyan unutulmaz sahneler… Fil’m Hafızası olarak, Pazarlamasyon okuyucuları için tam da bu atmosferi yaşatacak romantik komedi filmlerinden oluşan özel bir liste hazırladık. Kavurucu sıcaklardan uzaklaşıp serin bir yaz gecesinde, açık havada film izlemenin keyfini yaşamak isteyenler için, nostaljiyle bugünü buluşturan seçkimiz, yazın ruhunu yakalamanız için sizi bekliyor. Açıkhava sinemasının büyüsüne kapılmaya hazır mısınız? İyi seyirler!
Before Sunrise (1995)

Viyana Gecelerinde Bir Yaz Büyüsü
Yaz akşamlarının o tarifsiz romantizmini yıldızların altında izlemek için en uygun filmlerden biri şüphesiz Before Sunrise. Richard Linklater’ın bu ilk filminde, Viyana’nın büyüleyici sokaklarında tesadüfen tanışan Jesse ve Celine’in, bir geceye sığdırdıkları saatler boyunca hiç durmadan yaptıkları sohbetlere tanıklık edilir. Kur yapmaktan çok anlamaya ve keşfetmeye odaklanan bu iki yabancının uzun diyalogları, izleyen herkese adeta şehrin ışıklarıyla süslenmiş bir masal gibi gelir. Aralarındaki çekimin ve mahcubiyetin doruğa ulaştığı, ama tam anlamıyla birbirlerine dokunamadıkları o küçük an, sinema tarihinin en incelikli romantik sahnelerinden biri olarak hafızalara kazınır. Yazın serin bir gece esintisinde, tam da böyle bir duygusallığa eşlik etmek isteyenler için biçilmiş kaftan.
Tuba Büdüş
Before Sunset (2004)

Paris Sokaklarında İkinci Bir Şans
Aradan geçen dokuz yılın ardından Jesse ve Celine, bu kez Paris sokaklarında yollarını kesiştirir. Before Sunset, ilk filmin naifliğini olgun bir gerçekçilikle tamamlar. Hayatın ağırlıklarıyla şekillenmiş duygularını paylaşan çiftimiz, yine uzun ve içten diyaloglarla birbirlerine yaklaşırken, bu kez yılların getirdiği özlem ve pişmanlık da konuşmalarına eşlik eder. Arabada geçirdikleri o meşhur sahnede, bu defa Celine Jesse’nin saçına dokunmak ister; ama yine o çekingenlik ve mahcubiyet araya girer. Seyirciyi Paris’in akşam ışıklarıyla büyülerken, insan ilişkilerindeki kırılgan dengeleri de zarifçe resmeder. Yaz gecesinde Paris’in romantizmini yıldızların altında yaşamak için mükemmel bir tercih.
Tuba Büdüş
Eagle Vs Shark (2007)

Uyumsuzluğun Toleransı
Abzürd bir aşk hikâyesi olan Eagle Vs Shark toplum tarafından dışlanmış, sosyal becerileri zayıf Lily ve Jarrod’ı merkeze alır. Zorbalık ve uyumsuzluk konularını mizahi bir tonda işleyen Taika Waititi karakterlerini çocuksu bir anlatıyla temsil eder. Kartallar gibi güçlü olmak isteyen ve kendisini bir kartal sanan Jarrod ile hamburgercide çalışan Lily’nin karşılaşmaları alışılmışın dışında bir aşk hikâyesine dönüşür. Romantik komedinin önemli kodlarından güzellik ve çekicilik Waititi’nin vizöründe deyim yerindeyse bozguna uğratılır. Kitle kültürünün dışında, “oldukça farklı” bir aşk hikâyesi tasarlayan Eagle Vs Shark yozlaşmış toplumla ve sahte ilişkilerle Lily ve Jarrod’ın mükemmel uyumunu karşı karşıya getirir. Çünkü aşk örgütlenmektir.
İrem Yavuzer
Dinner in America (2020)

Punk Her Zaman Yaşıyor
Hayran olduğunuz müzisyen işlediği bir suçun ardından evinize sığınsa onu sevmeye devam eder misiniz? Patty’nin cevabı evet. Amerikan kültürünün orta sınıf insanlarını ele alan Dinner in America, serseri çocuk ve içe kapanık kız ilişkisini mizahî bir üslupla sahneye taşıyor. Genç yetişkinlik buhranını tekinsiz bir Amerika üzerinden temsil eden Adam Rehmeier, Patty ve Simon aracılığıyla toplumsal normları ve kadın-erkek imgeleri üzerindeki şekilciliği tartışıyor. Birçok suçtan aranan Simon ile disiplin sahibi Patty arasında gelişen yakınlaşmanın bir aşk macerasına dönüşmesi her iki karakterin birbiri arasındaki ortak noktaları keşfetmeleriyle gelişiyor. Film, temsil ve kendini ifade etme yetisi ekseninde aşkın görünüm biçimlerini sorguluyor.
İrem Yavuzer
Across the Universe (2007)

Seni İstiyorum!
Yıldızlı bir gecede izlenmeyi hak eden bir müzikal Across the Universe. Yönetmen koltuğunda Julie Taymor’un oturduğu Across the Universe, 60’ların sonunda Amerika’yı saran savaş karşıtlığı, özgürlük arayışı ve kültürel başkaldırıyı Beatles şarkılarıyla anlatan büyüleyici bir rock müzikali. Liverpool’dan Amerika’ya uzanan yolculuğunda babasını arayan Jude’un hikâyesi, savaşın gölgesindeki bir dünyada aşkı, dostluğu ve değişimi arayan gençlerle kesişiyor. Beatles şarkıları yalnızca fonda çalmıyor; duygulara ve hayallere yön veriyor. Renkler, müzik ve dansla örülü sahneler, filmi görsel bir yolculuğa dönüştürüyor. Aşk, başkaldırı, özlem ve kavuşma… Hepsi burada. Hepsi Beatles’la.
Ekin Taneri
I’m Juli (2000)

Aşk İçin Yollara Düşelim Seninle!
"Aşkım, kilometrelerce yol kat ettim, nehirleri geçip dağları aştım... Hüsrana uğradım, acı çektim, nefsime karşı koydum ve güneşi takip ettim. Şimdi senin önünde duruyorum ve seni seviyorum diyorum..." Utangaç bir öğretmen olan Daniel, Juli’den güneş simgeli bir yüzük alır ve bu simgeyi taşıyan ilk kadının hayatının aşkı olacağına inanır. Ancak yüzük bir oyundur; Juli aslında o kadın olmayı planlamıştır. Daniel’in karşısına önce Melek çıkar. Onu İstanbul’a uğurladıktan sonra peşinden gitmeye karar verir. Yolda Juli ile yeniden karşılaşır ve hikâye asıl o zaman başlar. Kader, aşk, yolculuk, müzik... Im Juli, hangi mevsimde izlenirse izlensin, izleyiciye özel bir yolculuk sunuyor.
Ekin Taneri
Breakfast at Tiffany's (1961)

Acımasız Kırmızılar
Yönetmenliğini Blake Edwards'ın üstlendiği, başrollerinde Audrey Hepburn ile George Peppard'ın yer aldığı Breakfast at Tiffany's, hayatta tutunamamış iki insanın hikâyesini anlatır. Filme adını veren New York'taki ünlü mücevher dükkânı Tiffany's, filmin kahramanı Holly Golightly'nin kendini ne zaman kötü hissetse soluğu kapısında aldığı, ayaküstü kahvesini içerken vitrininden pırlantaları seyrettiği bir mekân olarak karşımıza çıkar. Tiffany's, temsil ettiği zenginlikle Holly'i iyi hissettiren tek yerdir. Geçimini birlikte olduğu erkeklerden aldığı hediyelerle sağlayan Holly, bir sabah apartmanına taşınan genç yazar Paul Varjak ile tanışır. Holly, neşesinin ve pervasız tavrının altında yatan derin mutsuzluğu, Paul ile olan ilişkisi derinleştikçe fark etmeye başlayacaktır.
Nazlı Esen Albayrak
Sleepless in Seattle (1993)

Uzak ve Yakın
Nora Ephron tarafından yönetilen, başrollerini romantik komedi filmlerinin ikonik çiftlerinden Meg Ryan ve Tom Hanks'in paylaştığı Sleepless in Seattle, Annie ve Sam'in bir radyo programı etrafında şekillenen aşk hikâyesini anlatır. Kısa zaman önce eşini kaybeden Sam, sekiz yaşındaki oğlu Jonas ile hayata devam etmeye çalışmakta fakat bu konuda çok başarılı olamamaktadır. Babasının bu hüznünü geçirmek isteyen Jonas, ona yeni bir eş bulma umuduyla bir radyo programına bağlanır ve ikilinin yolları çeşitli tesadüfler aracılığıyla Annie'yle kesişir. Filmin belki de en güzel ayrıntısı, birbirlerinden kilometrelerce uzakta yaşayan Annie ve Sam'in film boyunca neredeyse hiç karşılaşmaması fakat buna rağmen hikâyenin inandırıcılığından hiçbir şey kaybetmemesidir.
Nazlı Esen Albayrak
Notting Hill (1999)

Aşk Engel Tanımaz
Londra’nın Notting Hill semtinde bir kitapçı dükkânı işleten William Thacker’ın sakin hayatı, bir gün beklenmedik bir şekilde dükkânını ziyaret eden ABD’li ünlü film yıldızı Anna Scott ile tanışmasıyla alt üst olur. Birbirinden çok farklı hayat tarzlarına rağmen içleri ısıtan nezaketiyle yaşadıkları aşk, karşılaştıkları zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olur. Notting Hill, mizah ve duygusal yoğunluğu harmanlayarak farklı dünyaları olan iki insanın kurduğu derin ilişkiye dair umut dolu bir anlatım sunarken, aşkın ve sevginin her şeye rağmen yolunu bulduğunu hatırlatır. Başrollerini içtenlikli performanslarıyla Julia Roberts ve Hugh Grant’in paylaştığı film 2000 yılında BAFTA Seyirci Ödülü’ne layık görülmüştür.
Selin Tanyeri
Midnight in Paris (2011)

Geçmiş ile Bugün Arasında
Midnight in Paris, nişanlısıyla Paris’te tatil yapmakta olan Hollywood senaristi ve roman yazarı Gil Pender’ı konu alan bir romantik ve fantastik komedi filmidir. Gil, gece yarısı Paris sokaklarında tek başına dolaşırken idolleştirdiği 1920’lere gizemli bir şekilde geri döner. Burada Ernest Hemingway ve Pablo Picasso gibi efsanevi figürlerle tanışır. Zaman yolculuğu maceralarına devam ederken bir yandan şimdiki hayatını ve ilişkisini sorgulamaya başlar, bir yandan da daha otantik ve yaratıcı olarak tatmin edici bir varoluşun özlemini duyumsar. Film hayatı yeniden değerlendirme ve kendini keşfetme temalarını ele alırken nostaljinin romantik bir yanılsama olabileceğini ve gerçek doyumun şimdiki zamanda bulunması gerektiğini vurgular.
Selin Tanyeri