2030'a doğru: Markaların sürdürülebilirlik sınavı

Sürdürülebilirliğin bir kavramdan fazlası haline geldiği bu dönemde markalar sürdürülebilirlik konusunda nasıl bir yaklaşım sergiliyor? Ortak değer yaratmak için hangi stratejileri izliyorlar?Sektörün önde gelen marka yöneticileri ile bu sorulara yanıt aradık.

Sürdürülebilirlik… Bugün neredeyse her strateji sunumunda, her kurumsal raporda, her iletişim kampanyasında karşımıza çıkan o güçlü kavram. Genellikle çevreyle ilişkilendirilse de, ekonomik denge, toplumsal eşitlik ve yaşam koşulları gibi alanları da kapsıyor. Ağaç dikmek, karbon ayak izini azaltmak ve plastik kullanımını sınırlamak gibi adımlar önemli olsa da, bu alanın yalnızca bir bölümünü oluşturuyor. Markalardan çevre dostu uygulamaların ötesinde, şeffaflık, yenilikçilik ve kapsayıcılık gibi beklentiler de öne çıkıyor. Tüketici davranışlarındaki değişimle birlikte, değer yaratma anlayışı da dönüşüyor.

2025 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’na göre, 2030 hedeflerine ulaşmak pek çok alanda mümkün görünmüyor. Türkiye, 167 ülke arasında 34. sırada yer alıyor; ancak gelir dağılımı, hukuk, tarım ve enerji gibi alanlarda ilerleme ihtiyacı devam ediyor. Bu tablo, sürdürülebilirliğin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda yapısal ve sistemsel bir çaba olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik stratejilerini sosyal sorumlulukla bir arada ele alan markalar dikkat çekiyor. Peki, bu dönüşüm yolculuğunda markalar nasıl bir rol üstleniyor? Ortak değer yaratmak için hangi stratejileri izliyorlar? Sektörün önde gelen marka yöneticileri ile bu sorulara yanıt aradık. 

P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Kurumsal İletişim Direktörü Nesli Kılıçal: "Değişim, ekosistemdeki paydaşların birliğiyle mümkün"

Sürdürülebilirliği desteklemek adına P&G olarak operasyonlarımızda ve tedarik zincirimizde 2040’a kadar net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşmak hedefindeyiz. Bu doğrultuda öncelikle “Enerji”, “Atık”, “Su” ve “Doğa” olmak üzere dört ana başlıkta topladığımız 2030 sürdürülebilirlik hedeflerimize odaklanıyoruz. Bununla birlikte inovasyon yoluyla sürdürülebilirliği destekliyor; ürün, ambalaj ve tedarik zincirine yönelik inovasyon çalışmalarına sürdürülebilirliği entegre etmek için çalışıyoruz. Ayrıca tüketicilere bu konuda alabilecekleri aksiyonları doğru iletişim mesajları ve çalışmalarıyla anlatmak da önem verdiğimiz bir diğer başlık.

2030'a kadar Kapsam 1 ve 2 sera gazı emisyonlarını 2010 referans değerine kıyasla yüzde 50 oranında azaltma hedefini çok önceden aşarak yüzde 58 azaltma sağladık ve hedefimiz, yüzde 65 olarak güncellendi. Yüzde 100 yenilenebilir elektrik satın alma hedefimize neredeyse ulaştık; küresel çapta yüzde 99’u aşkın yenilenebilir elektrik satın alma gerçekleştirildi. Çöp sahasına sıfır üretim atığı bırakmak hedefimize ise 2020 itibarıyla ulaştık. P&G tesislerinde yılda 5 milyar litre suyun geri dönüştürülmesi ve yeniden kullanılması hedefimiz var. Geçen yıl 3,47 milyar litre suyun yeniden kullanımını sağladık. Mevcut durumda ambalajlarımızın yüzde 78'i geri dönüştürülebilir veya yeniden kullanılabilir şekilde tasarlanmış. Hedefimiz bunu yüzde 100'e çıkarmak. Çevreye olan etkilerimizi minimize etmek için konsantre formüller geliştirerek yüksek performans sunuyor, böylece tasarruf da sağlıyoruz. Yaşam döngüsü analizlerimiz bulaşık ve çamaşır yıkarken ortaya çıkan karbon ayak izinde en büyük payın suyun ısıtılmasından kaynaklandığını gösteriyor. Bundan yola çıkarak soğuk suda bile üstün performans sunan ve böylece enerji tasarrufu sağlayan üstün performanslı bulaşık ve çamaşır bakım ürünleri geliştiriyoruz. Tüm bunların yanı sıra “Dünya Bizim Evimiz” diyerek yeni bir kampanya başlattık. Elektrik ve su tasarrufu sağlayan üstün performanslı ürünlerimizin kullanımıyla kaynak tüketimini, ambalajlar üzerinde çalışarak atık miktarını azaltmaya odaklanan kampanyamızla herkesi çevresel sürdürülebilirlik konusunda aksiyon almaya davet ediyoruz. Çünkü değişim ancak ekosistemdeki tüm aktörlerin ortak paydada birleşmesiyle mümkün olabilir. Boşa Harcama projemizle ise kullanılabilir nitelikteki gıdaların boşa harcanmasını önleyerek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması ve israfa yönelik farkındalık yaratılması için çalışıyoruz. 2020’den bu yana 75 milyon öğüne denk gelen yaklaşık 24 bin ton gıdanın kurtarılmasını sağladı.

Allianz Türkiye Kurumsal İletişim ve Sürdürülebilirlik Direktörü Sibel Hür: "Geleceği güvence altına almak cesur adımlarla mümkün"

“Allianz ile Geleceğin Güvende” mottosuyla, sürdürülebilirliği işimizin merkezine alıyor; sadece çevresel değil, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla da ele alıyoruz. Allianz Risk Barometresi’ne göre iklim değişikliği artık şirketler için en büyük beş riskten biri. Ancak BM’nin 2025 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının 2030'a kadar gerçekleşmeyeceğini ortaya koyuyor. Bu, iş dünyasının çok daha kararlı, sorumlu ve kolektif bir sürdürülebilirlik anlayışına geçmesi gerektiğini gösteriyor. Bundan sonrası için sürdürülebilirlik yaklaşımımız; kapsayıcı, etik temelli ve uzun vadeli değer yaratmaya odaklı olmalıdır. Markaların sadece finansal performans değil, sosyal ve çevresel etkiyle birlikte düşünerek ortak değer üretmesi kritik. İnsan haklarına saygı, iyi yönetişim, iklim hassasiyeti ve adil ekonomik paylaşım, markaların stratejik pusulası olmalı.

Allianz Türkiye olarak sürdürülebilirliği dört temel başlıkta yürütüyoruz: Dönüşüm için Liderlik, Gezegen için Etki, İnsan için Değer, Gelecek için Yenilik. Bu odaklarla sadece kurum içi değil, tüm ekosistem adına çözüm üretmeyi sorumluluğumuz kabul ediyoruz. Operasyonlarımızda yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanıyor, 2018’den bu yana kömür üretimine dair hiçbir işi sigortalamıyoruz. Allianz Teknik’teki Çevre ve İklim Değişikliği Hizmetleri departmanımızla, kurumlara sürdürülebilirlik ve çevresel risk yönetimi alanlarında danışmanlık sunuyoruz. Bu alandaki uzmanlığımız sayesinde, Türkiye’de KOBİ’lerin yeşil dönüşüm süreçlerine katkı sunarak Tübitak tarafından yeşil mentor seçilmenin sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Sosyal sorumluluk çalışmalarımızla da sürdürülebilir etki yaratıyoruz. “Bir Kız Gelecek” programımızla, yaşam ve eğitim hakkı risk altındaki kız çocuklarını desteklemek üzere Koruncuk Vakfı ile işbirliği yapıyor; burs, mentorluk, istihdam ve yurt inşası gibi destekler sunuyoruz. “Bilinçli Adımlar Güvenli Yarınlar” projemizle ise TEGV işbirliğinde, 7-14 yaş arası çocuklara deprem öncesi, sırası ve sonrasında doğru davranış biçimlerini kutu oyunları ve uygulamalı eğitimlerle aktarıyoruz. Kısacası Allianz Türkiye olarak Türkiye’nin yarınları için çalışıyoruz. Çünkü geleceği güvence altına almanın yolunun, bugünden cesur adımlar atmaktan ve bu yolda kimseyi geride bırakmamaktan geçtiğine inanıyoruz.

TEB Kurumsal Firmalar Satış ve Sürdürülebilirlik Grup Direktörü Berna Özay Duzcu: "İş yapma biçimlerinin sürdürülebilirliğe entegre olması şart"

Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için çalışan tüm ülkeler gibi Türkiye’nin de sürdürülebilirlik yaklaşımlarını daha kapsayıcı, bütüncül, uzun vadeli tasarlaması gerekiyor. Farklı sektör ve paydaşların ortak amaçlara hizmet eden ve birbirini tamamlayacak şekilde çalışmaları çok önemli. Bu çalışmaların odağında olması gereken iki alan, yenilikçi teknolojiler ve yeşil ekonominin güçlenmesi. Mevcut teknoloji ve finansman modellerinin yeniden gözden geçirilerek, dönüşümü destekleyecek şekilde yeniden tasarlanması ortak değer yaratmamız açısından kritik. Kurumların da bu bağlamda iş yapış biçimlerini toplumsal ve çevresel fayda ekseninde değerlendirmesi gerekiyor. Bugün birçok kurumun vizyonunu sürdürülebilirlik ekseninde yeniden ele aldığını görmek çok güzel. Ancak gerçek anlamda fark yaratabilmek için tüm iş yapış biçimlerinin sürdürülebilirliğe entegre olması önemli. Bir başka deyişle, sürdürülebilirliği sadece “sürdürülebilirlik departmanı”nın görevi olarak görmemek, tüm çalışanların hedefi ve çalışma biçiminin bir parçası haline getirmek gerekiyor. Sürdürülebilirlik konusunda bireylerin ve şirketler bilinçlendirilmesi, bu eğitim ve gelişim çalışmalarının her aşamasında sürdürülebilirlik konularına daha fazla yer verilmesini de gerektiriyor.  

Türk Ekonomi Bankası (TEB), daha kapsayıcı ve yeşil bir ekonomi için birçok konuda uzun yıllardır çalışarak üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye çalışan bir marka. Bankamız bünyesinde çevresel ve sosyal sürdürülebilirliğin etkin ve bütüncül bir şekilde yönetilmesi amacıyla 2018’de Sürdürülebilirlik ve Paydaş Katılımı Komitesi’ni (SASECOM) kurduk. Benimsediğimiz “iyi banka olma” anlayışıyla, iklim değişikliğiyle mücadele, kadınların ekonomideki yerinin güçlenmesi, girişimcilik ekosisteminin desteklenmesi, toplum genelinde finansal okuryazarlık bilincinin yükseltilmesinden gibi farklı alanlarda projeler gerçekleştiriyoruz. Ulusal hedefleri de destekleyecek şekilde, yenilebilir enerji, döngüsel ekonomi, temiz ulaşım gibi konularda pozitif etkisi olan ürün ve hizmetler sunuyoruz. Çevreye duyarlı kredi kullandırırken öncelikle krediye konu firmanın sürdürülebilirlik kapsamında genel bir değerlendirmesini yapıyor, sonrasında ise finansmana konu yatırımın çevresel sürdürülebilirliğe katkısını analiz ediyor ve banka içerisindeki çeşitli değerlendirme komitelerinin görüş ve onayına sunarak ilerliyoruz. Bu şekilde, müşterinin sürdürülebilirlikle ilgili profilini, kredi süreçlerimize entegre etmiş oluyoruz.

BR Mağazacılık Kurumsal İletişim ve Sürdürülebilirlik Direktörü Uğur Gülce: "Sürdürebilirlik, zararı azaltmanın ötesinde pozitif etki yaratmalı"

Sürdürülebilirlik, yalnızca çevresel ya da sosyal bir sorumluluk alanı değil; markaların uzun vadeli varlıklarını sürdürebilmeleri için temel bir stratejik yaklaşım haline geldi. Bundan sonraki dönemde sürdürülebilirliğe dair yaklaşımımızı sadece zararı azaltmak değil, aynı zamanda pozitif etki yaratmak üzerine inşa etmeliyiz. Bu da her alanı kapsayan köklü bir dönüşüm anlamına geliyor. Biz kendimize "Tüm bu tasarım ve üretim süreçlerimizde neyi dönüştürüyoruz?", "Kişilerin hayatında ya da toplumda neyi değiştiriyoruz?" ve en önemlisi "Nasıl bir fayda sağlıyoruz?" sorularını soruyoruz. Üretim ve tasarımdaki gücümüzü sadece başarılı koleksiyonlar ortaya çıkarmak için değil, sorumluluk alarak değer yaratmak için kullanıyoruz. Şirketlerin büyümesi yalnızca kârlılıkla değil, topluma etkisiyle de ölçülmeli. Biz de bu anlayışla hareket ediyor, modanın ötesinde bir değişim hikayesi yazıyoruz. Biliyoruz ki sürdürülebilirliği stratejisinin merkezine alan markalar yalnızca bugünün değil, yarının da kazananları olacak.

AltınyıldızClassics olarak, katıldığımız ve destek verdiğimiz iyilik hareketlerini daha sistematik ve sürdürülebilir hale getirmek için “Dünya Yaşasın Diye” platformunu hayata geçirdik. Doğaya saygılı projeler üretmek ve sosyal sorumluluk bilincini artırmak için çalışmalar gerçekleştiriyoruz.Kırpık Kumaş Projesi ile tekstil atıklarını yeniden değerlendiriyor, döngüselliği artırıyoruz. Şimdiye kadar 86.5 ton tekstil atığı topladık ve tekrar kullanılmasını sağladık. Kendinden Renkli Pamuk Projesi ile kendi ektiğimiz renkli pamuklarımızla boya kullanımını azaltarak doğal yollarla renkli pamuk üretimi yapıyoruz. İlk hasatta 2 bin 230 kg pamuk elde ederek kumaş ürettik. Yeşil Çatı Projesi’nde İzmir Torbalı’daki genel merkezimize Güneş Enerjisi Santrali kurduk. 2023’te, yeniden kullanılabilir plastik kolilere geçerek 1.856 ağacı kurtardık, 79.8 ton karbon salımını engelledik ve 6 bin 916 metreküp su tasarrufu sağladık. Yeşil Ofis Projesi ile ofislerimizdeki çöp kutularını kaldırarak atık ayrıştırma üniteleri koyduk. Çalışanlarımızın bu sürece dahil olmasıyla bugüne kadar 78 bin 700 kg kağıt/karton, 7 bin 645 kg plastik ve 5 kg cam geri dönüşüme kazandırıldı. Yıkamada Su Tasarrufu Projesi ile daha az su tüketen yıkama tekniğiyle 2023’ten bu yana 4 milyon litre su tasarrufu sağladık. "Her Mağaza Bir Öğrenci" projemizle gençlerin yanında olmaya devam ediyoruz. Bu kapsamda 180 öğrenciye burs sağlamanın yanı sıra, staj ve yarı zamanlı iş imkânları sunarak eğitim hayatlarına destek olmayı sürdürüyoruz.

IPEKYOL Group CEO'su Uğur Aydın: "Sürdürülebilirlik bütüncül bir çerçevede ele alınmalı"

Sürdürülebilirlik artık bir seçenek değil, tüm markalar için stratejik bir zorunluluk. Küresel hedeflerin 2030’a kadar gerçekleşmeyeceğine dair bulgular, iş dünyasının daha fazla sorumluluk alması gerektiğini gösteriyor. Bundan sonraki süreçte sürdürülebilirlik yaklaşımlarımızın sadece çevresel etkilerle sınırlı kalmayıp sosyal ve yönetişim alanlarını da kapsayan bütüncül bir çerçevede ele alınması gerekiyor. Özellikle döngüsel ekonomi, karbon ayak izinin azaltılması, su ve enerji tasarrufu gibi çevresel adımların yanı sıra; adil çalışma koşulları, kapsayıcı iş modelleri ve yerel ekonomileri destekleyen stratejiler de sürdürülebilirliğin temel taşlarından biri olmalı. İş dünyasının kamu ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşması kritik bir önem taşıyor. Markaların ortak değer yaratma noktasında ise sadece finansal başarıya değil, topluma ve çevreye katkı sağlayan iş modellerine odaklanması gerekiyor. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve inovasyon, bu süreçte rehber olmalı. Tüketicilerin sürdürülebilir markalara yöneldiği bir dönemde, şirketlerin sadece ürünlerini değil, iş yapış biçimlerini de bu yeni gerçekliğe uyarlaması şart.

IpekyolGroup’da sürdürülebilirliği sadece çevresel değil, sosyal boyutuyla da ele alıyor, iş yapış şeklimizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Üretim süreçlerimizde çevre dostu malzemeleri tercih ediyor, su ve enerji tasarrufu sağlayan yenilikçi teknikler kullanıyoruz."Life Friendly" koleksiyonumuzda, organik, geri dönüştürülmüş, BetterCotton ve diğer sürdürülebilir malzemeleri tercih ederek kaynak tüketimini en aza indirmeyi hedefliyoruz. Koleksiyonumuzdaki ürünlerle doğal kaynakları koruyarak, gezegenimiz ve müşterilerimizin beklentileri arasında uyum sağlamaya özen gösteriyoruz. Bu doğrultuda, doğayla dost ürünler sunmanın yanı sıra çevreye duyarlı çözümlerimizle ekosisteme katkıda bulunuyoruz.Mağazalarımızda kullanılan alışveriş çantaları, karton, kâğıt ve diğer sarf malzemelerimizi geri dönüştürülmüş veya sertifikalı sürdürülebilir hammaddelerden tedarik ediyoruz. Çevresel etkimizi azaltmak için geri dönüştürülebilir ve doğa dostu malzemeleri tercih ediyoruz. IpekyolGroup olarak, enerji verimliliği ve sera gazı yönetimini en önemli önceliklerimiz arasında görmekte ve bu doğrultuda somut adımlar atarak taahhütlerimizi hayata geçirmekteyiz. Enerji yönetimi konusunda kararlılıkla ilerleyen şirketimiz, Edirne fabrikamızın çatısına kurulan güneş panelleri sayesinde ihtiyacımız olan elektriği yenilenebilir kaynaklardan sağlamanın yanı sıra fazlasını da üretebilmektedir. IpekyolGroup olarak, yüzde 83 kadın çalışan oranımızla sektörde kadın istihdamını en yüksek seviyede tutan markalardan biriyiz. Bunun yanı sıra, kadınların eğitimine verdiğimiz önemi toplumsal katkı projelerimizle destekliyoruz. "Çık Kozandan Aç Kanatlarını" programımız kapsamında Türk Eğitim Vakfı (TEV) ile işbirliği yaparak, lise ve üniversite eğitimi alan genç kızlarımızın eğitimine katkıda bulunuyoruz.

Duracell Türkiye, Afrika ve Distribütör Operasyonları Pazarlama Direktörü Canan Berkem Uzun: "Sürdürülebilirlikte döngüsellik, şeffaflık ve kapsayıcılık ön planda"

Sürdürülebilirlik artık sadece çevresel sorumlulukla sınırlı değil; sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları da kapsayan çok katmanlı bir dönüşüm sürecinin merkezinde yer alıyor. Bundan sonraki dönemde markaların sürdürülebilirlik yaklaşımlarında üç temel unsura odaklanmaları kritik: Döngüsellik, şeffaflık ve kapsayıcılık.

Duracell olarak sürdürülebilirliği uzun vadeli bir taahhüt olarak görüyoruz. Ürünlerimizin daha uzun ömürlü olması, daha az atık oluşmasına katkı sağlarken, tüketicilerimizin enerji tüketimi konusunda daha bilinçli tercihler yapmalarını destekliyoruz. “Daha az tüket, daha çok güç al” söylemimiz, sadece ürün performansına değil, çevresel etkimizi azaltma vizyonumuza da hizmet ediyor. Kapsayıcılık politikalarımızda odağımızda cinsiyet ve jenerasyon eşitlik ve kapsayıcılığı yer alıyor. Bu bağlamda özellikle kadın çalışanlarımızı destekleyecek, eğitimler ve politikalara odaklanıyoruz. Ortak değer yaratmak için markaların, iş modellerini sadece finansal büyüme hedefiyle değil, topluma ve gezegene olan etkileriyle birlikte değerlendirmesi gerekiyor. Bu bağlamda 2030 yılı sürdürülebilirlik taahhütlerimize erişecek şekilde aksiyon almaya devam ediyoruz.  Türkiye’de de atık pil toplama projeleri ile bu sürece katkı sağlıyoruz. Geçtiğimiz yıl boyunca 7 ton atık pil toplayarak geri dönüşüm sürecine kazandırdık, toplanan piller bilim setlerine dönüştü ve dezavantajlı bölgelerde okuyan çocuklara ulaştırıldı. Pillerin ömrünü uzatmak için sürekli inovasyon yapıyoruz. Uzun ömürlü pillerimizle hem tüketici hem de doğa dostu olmayı sürdürüyoruz .Sadece pillerimizle değil, ambalajlarımızla da çevreye duyarlıyız. Tüm ambalajlarımız yüzde 100 geri dönüştürülebilir malzemelerden üretilmekte. Böylece hem plastik ve kağıt atıklarını azaltıyor hem de döngüsel ekonomiye katkı sağlıyoruz. Fabrikalarımızda da sürdürülebilirlik adına önemli adımlar atıyoruz. Belçika'daki üretim tesisimizin çatısına 8 bin adet güneş paneli kurarak üretim süreçlerimizde yenilenebilir enerji kullanıyoruz. Bu çabalarımız, 2025 yılında 3. Kez Factory of the Future Ödülü ile takdir edildi.Lojistik alanında da çevre dostu çözümler benimsiyoruz. Avrupa operasyonlarımızda, tesislerimiz arasında yüzde 100 elektrikli kamyonlar kullanarak karbon emisyonlarını azaltıyoruz. Türkiye’de sürdürülebilirlik bilincini artırmak için eğitim projeleri ve işbirlikleri gerçekleştiriyoruz. Bu bağlamda, kullanıcılarımıza daha çevre dostu enerji çözümleri sunmaya ve dünyayı gelecek nesiller için daha iyi bir yer haline getirmeye kararlıyız.

Deloitte Sürdürülebilirlik Hizmetleri Kıdemli Müdürü Melis Cengizhan: "Sürdürülebilirlikte proaktif ve kapsayıcı yaklaşım kritik"

Son yıllarda, sürdürülebilirliğin piyasa dinamiklerini yeniden şekillendiren ve kurumların iş modellerini, iş yapış şekillerini değiştiren bir olgu haline geldiğini gözlemliyoruz. Deloitte'un 2024 CxO Sürdürülebilirlik Raporu’na göre, küresel üst düzey yöneticilerin yüzde 85’inin sürdürülebilirlik yatırımlarını artırdığını gözlemliyoruz. Rapordaki alt kırılımlara baktığımızda ise kurumların yeni gelişmelere cevap verebilmek adına; hedefleri, sektör dinamikleri ve adaptasyon yeteneklerine göre farklı yaklaşımlar geliştirdikleri anlaşılıyor. Daha detaylı verilerle ifade etmek gerekirse, kurumların yüzde 45’i sürdürülebilirliği stratejilerinin merkezine alarak iş modellerini yeniden yapılandırıyorlar. Bununla birlikte, kurumların yüzde 35’i sürdürülebilirlik uygulamalarını, organizasyon genelinde hayata geçirmiş olsalar da bu yaklaşımları, henüz iş modellerine tam anlamıyla entegre edebilmiş durumda değiller. Diğer kurumlara göre daha temkinli ilerleyen yüzde 14’lük kesim ise, süreci, kademeli operasyonel değişikliklerle yönetmeyi tercih ettiğini ifade ediyor. Markaların sürdürülebilirliği iş modellerine entegre etme yaklaşımları farklılık gösterse de, süreçte karşımıza üç temel strateji yaklaşımı çıkıyor: İş modelinin tamamen dönüştürülmesi, organizasyon genelinde sürdürülebilirlik stratejilerinin benimsenmesi ve operasyonel iyileştirmelerle ilerleme. Stratejiler ne olursa olsun, markaların/kurumların, sürdürülebilirliği iş modellerine entegre ederken proaktif ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsemeleri oldukça kritik bir adım. Bu doğrultuda; öncelikle, değer zinciri genelinde kurumun çevresel ve sosyal etkilerini analiz ederek kritik alanları belirlemek önemli.  

Bu konuların yanı sıra, gerek ülkemizde gerekse de globalde, sürdürülebilirlik gündemini yeniden şekillendiren sürdürülebilirlik raporlama standartlarına uyum sağlamak da yatırımcı güvenini artırırken düzenleyici riskleri en aza indirmeye yardımcı oluyor. Ayrıca; iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve kaynak kıtlığı gibi sorunları iş stratejilerine entegre etmek, markaların kısa, orta ve uzun vadede dayanıklılığını artırıyor. Bu nedenle, düşük karbonlu ekonomi ve kaynak verimliliği odaklı dönüşümlerin, markaların rekabetçiliğini koruması açısından kritik bir rol oynadığını görüyoruz. Sürdürülebilirliğin etkili ve kalıcı olabilmesi için, oluşturulan yaklaşımların ve çözümlerin yalnızca kurum içi süreçlerle sınırlı kalmaması, aynı zamanda değer zinciri boyunca tüm paydaşların bu dönüşüme aktif olarak dahil edilmesi büyük önem taşıyor. Bu noktada, tedarikçiler, müşteriler ve borç verenler/yatırımcılarla geliştirilen stratejik ortaklıklar, sadece sürdürülebilirliği teşvik etmekle kalmıyor aynı zamanda markalara sosyal ve çevresel etkiyi ölçeklendirme fırsatı sunuyor. Operasyonel ve organizasyonel dönüşümlerin yanında, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ve kaynak kıtlığı gibi riskleri yönetebilmek için entegre kurumsal risk yönetimi yaklaşımı ön plana çıkıyor. 

UN Global Compact Türkiye Genel Sekreteri Melda Çele: "SKA’lar yolumuzu aydınlatan kutup yıldızı" 

2030 gündemine sadece beş yıl kalmışken Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına (SKA) ulaşma yolunda sınırlı bir ilerleme kaydedildiği bir gerçek. Ancak bu ajandadan çıkış bir seçenek değil. Çünkü SKA’lar dünyanın en acil ekonomik, çevresel ve sosyal sorunlarının ele alınması ve gerçek dönüşümü sağlayacak yatırımlar, işbirlikleri ve çözümler için evrensel bir plan sunuyor. İklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi ve sosyal eşitsizlik gibi küresel riskler karşısında uzun vadeli değer yaratmak için SKA’lar, yönümüzü tayin edebileceğimiz bir Kutup Yıldızı.  

Şirketler ellerindeki insan ve finansal kaynaklar, inovasyon kapasitesi ve yarattıkları değer zinciri ile dönüşümün en kilit oyuncuları arasında. Sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi, döngüsel ekonomi modelleri ve düşük karbonlu üretim süreçleri gibi stratejilere odaklanarak uzun vadeli ortak değer yaratabilirler. İşte tam da bu noktada, UN Global Compact 2024’te Forward Faster (Daha Hızlı Daha İleri) Girişimi’ni başlattı. Bu girişim, iş dünyasının beş alanda (iklim eylemi, toplumsal cinsiyet eşitliği, geçim ücreti, finans & yatırım ve su dirençliliği) somut taahhütler vermesini teşvik ediyor. Çünkü bu beş alan, 17 SKA’nın tamamında ilerlemeyi hızlandırma gücüne sahip ve şirketlerin 2030’a kadar en büyük ve en hızlı etkiyi yaratabileceği alanlar.

UN Global Compact, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin özel bir girişimi olarak insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarında evrensel olarak kabul edilmiş On İlke ile uyumlu hareket etmeleri için şirketlere bir çağrıda bulunuyor. UN Global Compact’in 70 ülkede faaliyet gösteren ülke ağlarından biri olan UN Global Compact Türkiye olarak bizler de bu vizyon doğrultusunda Türkiye’deki iş dünyası ve diğer paydaşlarla işbirliği yaparak sürdürülebilir kalkınmayı ve sorumlu iş uygulamalarını yaygınlaştırmayı amaçlıyoruz. 

Hızlandırma programlarımız ile şirketlerin somut ve iddialı hedefler ve eylem planları belirlemelerini sağlıyoruz. Şirketlerin 1,5°C hedefine uyumlu, bilim temelli emisyon azaltım hedefleri belirlemeleri ve net sıfır emisyona ulaşmaları için sunduğumuz İklim Hedefi Hızlandırma Programı ve şirketlerin insan hakları alanında farkındalıklarını artırmak ve bu konuda somut adımlar atmaları için hayata geçirdiğimiz İş Dünyası ve İnsan Hakları Programı bunlardan birkaçı. Öte yandan eğitimler, ulusal ve uluslararası liderlik platformlarıyla şirketlere her seviyede destek veriyor, yerel ve küresel ölçekte deneyim paylaşım grupları ile iyi uygulamaların paylaşılması ve iş birliklerinin kurulmasına olanak sağlıyoruz. 

WWF-Türkiye, CEO'su Ömür Kula: "Sürdürülebilirlik yan proje değil, iş modelinin özü olmalı"

Sürdürülebilirlik anlayışını içselleştirmek ve topluma gerçek değer sunmak isteyen şirketlerin bu dönüşümü başarıyla gerçekleştirmesi için üç temel strateji kritik. Öncelikle sürdürülebilirlik taahhütleri somut ve ölçülebilir olmalı. Bilim Temelli Hedefler Girişimi (SBTi) gibi küresel standartlar, şirketlerin karbon azaltım yolculuğunu doğru şekillendirmesine yardımcı olması ile öne çıkıyor. Öncü rol oynamak isteyen markaların bu gibi küresel standartların gerisinde kalmaması gerekiyor. İkinci olarak kaynakları daha verimli kullanmak, atıkları minimize etmek ve ürünleri yeniden değerlendirmek, hem çevresel hem de ekonomik sürdürülebilirliği güçlendirmek için inisiyatif almak isteyen markaları açısından olmazsa olmaz.  Sürdürülebilirlik adımlarının bir trend değil bir zorunluluk olduğunun altını çizmek isterim. Dünyada ezberleri bozan sosyo-politik rüzgarlar esiyor gibi gözükse de sürdürülebilirlik hedeflerinden şaşmamak hayati önem taşıyor. Bu nedenle trend kelimesini dikkatli kullanmakta fayda var zira önümüzdeki dönemde iş dünyasını şekillendirecek konu geçici yaklaşımlar değil kalıcı bir paradigma değişimi. Bunu da neler belirleyecek diye baktığımda en önemli faktörleri şöyle sıralayabilirim.

  1. Yeşil Finansman ve Regülasyonlar: Sürdürülebilir finansman araçları (yeşil tahviller, ESG yatırımları) hızla büyüyor. Şirketlerin çevresel ve sosyal etki kriterlerine uyum sağlaması zorunlu hale geliyor.
  2. İklim Risklerinin Yönetimi: Aşırı hava olayları ve su krizleri, operasyonel riskleri artırıyor. Şirketler, iklim dirençli iş modelleri geliştirmek zorunda.
  3. Net Sıfır Yol Haritaları: Karbon nötr olma hedefleri yalnızca büyük şirketlerin değil, KOBİ’lerin de önceliği haline gelecek. Ülkeler arası karbon vergileri ve sınırda karbon düzenlemeleri, iş yapış şekillerini değiştirecek.
  4. Tüketici Taleplerinde Dönüşüm: Genç nesiller, artık sadece ürün değil, değer satın alıyor. Şeffaf ve etik üretim yapan markalar rekabette öne çıkacak.
  5. Teknoloji Destekli Sürdürülebilirlik: Yapay zekâ ve büyük veri analitiği, enerji verimliliği ve karbon ayak izi yönetimi gibi alanlarda önemli değişimleri beraberinde getirecek. 

Tüm bunlarla birlikte, iklim kriziyle mücadelede en etkili müttefikimizin doğamız olduğu gerçeğini unutmamalıyız. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) olarak, 2030’a kadar dünya genelinde en az yüzde 30 korunan alan hedefine ulaşmanın hayati önem taşıdığını vurguluyoruz. Türkiye'nin sürdürülebilir geleceği için bu doğrultuda çalışmaya devam ediyoruz. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir