Yürütme durdu, itibar durmadı: Papara’nın asıl sınavı şimdi başlıyor

Insight Danışmanlık Kurucusu Serhat Karakaya yazdı: "Asıl dava şimdi başlıyor. Papara için hukuki süreç elbette önemli. Ancak markanın geleceğini belirleyecek olan şey, önümüzdeki aylar boyunca nasıl bir dil kuracağı ve bu dili davranışla destekleyip destekleyemeyeceği."

Mahkemenin “yürütmeyi durdurma” kararı Papara’ya hukuki bir nefes aldırdı. Ancak finansal markalar için asıl mesele mahkeme salonlarında değil, kamuoyunun zihninde çözülür. Papara’nın önündeki gerçek sınav şimdi başlıyor.

Mahkemenin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın lisans iptaline ilişkin karar için verdiği “yürütmeyi durdurma” kararı, Papara cephesinde önemli bir dönüm noktası olarak kayda geçti. Hukuken bu karar, şirketin “kesin olarak kapanmadığını” ve mücadelenin devam ettiğini gösteriyor. Ancak iletişim ve itibar açısından bakıldığında, bu gelişme tek başına bir toparlanma anlamına gelmiyor.

Çünkü markalar için hukuki gerçeklik ile algısal gerçeklik aynı şey değildir.

Hukuk kazandırır, itibar geri gelmez

Finans sektöründe itibar, “iptal” ve “iade” gibi kelimelerle yan yana gelmeye başladığında, marka için saat çoktan işlemeye başlar. Papara örneğinde de durum tam olarak bu. Kullanıcıların zihninde oluşan temel soru artık “Mahkeme ne dedi?” değil;

“Ben bu markaya yeniden güvenebilir miyim?” dir.

Bu sorunun cevabı bir kararla verilmez. Zamanla, tutarlılıkla ve davranışlarla verilir.

Yürütmeyi durdurma kararı Papara’ya zaman kazandırdı. Ama zaman, yanlış iletişimle en hızlı kaybedilen şeydir.

En büyük risk: Yanlış zafer anlatısı

Bu aşamada yapılabilecek en büyük iletişim hatası, hukuki ara kararı algısal bir zafer gibi sunmak olur. “Geri döndük”, “her şey normale döndü” gibi cümleler, kısa vadede rahatlatıcı görünse de orta vadede ikinci bir güven kırılması yaratır.

Kamuoyu şu anda beklemede.

Bu bekleyiş, doğru yönetilirse yeniden inşa fırsatıdır; yanlış yönetilirse hayal kırıklığı derinleşir.

Papara’nın yaşadığı süreçte itibar üç noktadan yara aldı

Birincisi, güven sürekliliği bozuldu. Finansal markalarda güven bir kez kırıldığında, “geri açılmak” yetmez. Kullanıcılar tekrar eden risk ihtimalini düşünür.

İkincisi, yüksek görünürlük krizi büyüttü. Stadyum isim sponsorluğu, forma sponsorluğu, e-spor yatırımları… Kriz öncesi marka gücü olan bu görünürlük, kriz anında “bu kadar büyükken nasıl oldu?” sorusunu tetikledi.

Üçüncüsü, iletişimdeki boşluklar kontrol algısını zayıflattı. Regülatör, mahkeme ve şirket açıklamaları arasında senkron kaybolduğunda, kamuoyu markanın süreci yönetmediğini düşünür.

Papara için bu aşamada doğru iletişim stratejisi yüksek sesle konuşmak değil, doğru çerçevede konuşmaktır. Bu çerçeve şunları içermeli:

  • Hukuki sürecin sürdüğünü net biçimde kabul etmek
  • Kullanıcı haklarını ve güvenliği merkeze koymak
  • Yeniden yapılandırma dilini aceleye getirmemek
  • “Geri dönüş” söyleminden özellikle kaçınmak

Kriz sonrası itibar onarımı, agresif kampanyalarla değil; sakin, tekrarlı ve tutarlı mesajlarla yapılır.

Asıl dava şimdi başlıyor

Papara için hukuki süreç elbette önemli. Ancak markanın geleceğini belirleyecek olan şey, önümüzdeki aylar boyunca nasıl bir dil kuracağı ve bu dili davranışla destekleyip destekleyemeyeceği.

Çünkü finans dünyasında şu kural değişmez:

Mahkemeler faaliyet iznini verir ya da alır.

İtibarı ise yalnızca kamuoyu verir.

Kısacası yürütme durdu ama itibar hâlâ yolda.

 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir