Ülkelerin sürdürülebilirlik planları markalara ve girişimlere nasıl etki edecek?

Figopara Kurucu Ortak & CEO'su Koray Gültekin Bahar: "Pandemi süreci tüm ülkeler için yenilikçi fikirler oluşturmak adına büyük bir fırsattı. İlerleyen yıllarda dijitalleşmenin yanında sürdürülebilirlik konusunun da dikkate değer bir yere geleceğini ve yaşamımızı şekillendireceğini düşünüyorum."

Yaklaşık iki yıldır pandemi sebebiyle sağlığımız için endişelenirken, ekonomik açıdan da dünya genelinde inişler ve çıkışlar meydana geldi. İklim krizi ve biyoçeşitlilik gibi çevresel konularda da ortaya çıkan sorunlar ülkeleri sürdürülebilirlik planları oluşturmaya yöneltti.  

Ekonomik, sosyal ve çevresel boyutları bulunan sürdürülebilirlik, markalar, girişimler ve şirket stratejileri için olmazsa olmaz bir yere sahip. Çevresel anlamda sürdürülebilirlik ekolojik sistemin korunması adına yaşam koşullarının iyileştirilmesine odaklanır. İş dünyasındaki sürdürülebilirlik ise günümüzdeki trendlere göre iş modellerini, ürün ve hizmetlerini yeniden düzenlemek anlamını taşır. Birçok yatırımcı, şirketleri değerlendirirken sürdürülebilirlik planlarını da inceleyerek yatırım fikirlerini buna göre şekillendiriyor. Bu sebeple, finansal ve sosyal açıdan toplumsal faydayı önemseyen sürdürülebilirlik planlarını iş modelleri ve stratejileriyle birleştirmek aranan bir kriter haline geldi. 

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de markalara ve girişimlere rekabet konusunda sürdürülebilirliğin bir avantaj sağladığını söyleyebilirim. Bu rekabette, sürdürülebilirlik planları çerçevesinde pek çok şirket önceliklendirme analizi yapıyor. Önceliklendirme analizinde; kısa, orta ve uzun dönemde hangi konulara odaklanmaları gerektiklerini belirliyorlar. Bu sayede şirketlerin geleceğe yönelik analizlerinde küresel ve yerel trendlerin incelenmesi mümkün hale geliyor. Sürdürülebilirliğin asıl kilit noktasını ise finans sektörü oluşturuyor. Bu bağlamda sürdürülebilir bir kalkınma için finansal kaynaklara ulaşırken, özellikle finansal kuruluşlar bu noktada önemli bir role sahip olduğunu söyleyebilirim.  

Ülkelerin sürdürülebilir kalkınma planlarında ekonomik büyüme tek başına yeterli değildir. Bunun yanı sıra çevresel değerlerin de korunması gereklidir. Örneğin; salgının başlangıcından itibaren karbondioksit emisyonunda büyük bir azalış gözlemlendi. Bu azalmanın önümüzdeki yıllarda kalıcı olabilmesi için şirketlerin ekonomik faaliyetlerinin yanı sıra iklim dostu tedbirlerine de ihtiyacımız var. Bu doğrultuda, markaların ürünlerini üretirken ne kadar çevre dostu olduğu ve nasıl bir sürdürülebilirlik yaklaşımı sergiledikleri oldukça önemli. Bunun farkında olan pek çok marka sürdürülebilir ürünlerini kullanıcılarına sunarak çevre dostu bir yaklaşım sergiliyor. Bu yaklaşım da diğer markalara örnek olarak sürdürülebilirlik zincirinin genişlemesini sağlıyor. Bu noktada aslında her etkinin olumlu bir süreç başlatabileceğini ve devam ettirebileceğini görüyoruz. 

Ülkemizde sürdürülebilirlik konusunda yüksek öncelikli konulara Ar-Ge ve inovasyon, finansal performans, dijital dönüşüm ve yeni teknolojiler örnek verilebilirken; düşük öncelikli konulara ise tedarikçi zinciri yönetimi, yerel ekonomi ve istihdam, biyoçeşitlilik gibi konuları örnek verilebilir. Diğer ülkelere baktığımızda, değişime en çok uyum sağlayabilen girişimlerin ve markaların gelecek yolculuklarında daha emin adımlarla yürüdüklerini görüyoruz. 

2020 yılında yapılan bir araştırmada; araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 72’si, sürdürülebilirlik planlarındaki aksiyonlarının pandemiyle birlikte daha önemli hale geldiği fikrinde. Dijital dönüşümün hız kazandığı günümüz şartlarında yeni teknolojileri kullanan, Ar-Ge ve inovasyon odaklı girişimler rakiplerine kıyasla bir adım önde. Kriz ve risk yönetimi, müşteri memnuniyeti, veri ve bilgi güvenliği gibi konular da sürdürülebilirlik konusunda yüksek önceliğe sahip ve bunlara önem veren markaların uzun vadede yol alabileceğine inanıyorum. 

Bilindiği gibi artık markaların geleneksel iş modellerinden kurtulması ve yeni trendleri takip ederek gelişmeye açık olması da şart. Ekonomik kalkınma ve refah seviyesini artırmak için atılan adımların hem insana hem de dünyamıza zararsız olması ve sürdürülebilirlik sağlaması, bir trend olmaktan çıkıp bir iş yapma şekline dönüştü. Bu doğrultuda, pandemi süreci tüm ülkeler için yenilikçi fikirler oluşturmak adına büyük bir fırsattı. İlerleyen yıllarda dijitalleşmenin yanında sürdürülebilirlik konusunun da dikkate değer bir yere geleceğini ve yaşamımızı şekillendireceğini düşünüyorum. Markaların ve girişimlerin bu iki konuya odaklanması ve  faaliyete geçmesi fark yaratmaları açısından mühim olacaktır. Biz de Figopara olarak, dijitalleşmenin önem kazandığı bu dönemde şirket finansmanlarınızı daha iyi yönetebilmeniz için gereken tüm teknolojiye sahibiz. Ayrıca, çevre dostu adımlar atmanın öneminin bilinciyle marka ve girişimlere e-Dönüşüm hizmetlerimizle destek oluyoruz. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]