Tekilleşmeye doğru tekdüzeliğe övgü

Teknoloji Yazarı ve ELYT.net Kurucu Ortağı Ahmet Usta: "Yapay zekâ eline silah alan robotların isyanı ile değil, estetik zenginliğin tekdüzeliğe yakınsayan normları üzerinden insanlığı tehdit ediyor. Korkmayın, bir çözümü var."

Estetik sanatsal yaratıcılığı, sanatta ve yaşamda güzellik denen kavramı araştıran bilim dalıdır. İnsanlık tarihi boyunca düşünürler güzelliğin tanımını yapmaya çalışmış ve çaba etrafında sayısız eser üretilmiştir. Antik Yunandaki düşünceye göre varlıklar sürekli farklı pozlar vermektedir. Bu pozların en ayrıcalıklı olanına “Telos” denilir, yani amaç ve hedefi ifade eden en ideal form. Varlıklar bu ideal formlar arasında hareket etmektedir ve hareket ile zaman ortaya çıkmaktadır.

Geçen paragraftaki şekliyle ifade edince havalı duruyor, şöyle yazsaydık aynı etkiyi verir miydi? “Her bir film karesi pek çok sabit kareden oluşan fotoğraflardır ve bu fotoğraflar insan gözünün anlayamayacağı kadar hızlı şekilde ardı ardına gösterildiğinde ortaya bir hareketli görüntü çıkar. Başarılı bir film en estetik görüntüler arasındaki değişimlerin başarılı geçişleri ile elde edilir.” Antik Yunanlı düşünürlerin günümüzden 2 bin 500 sene önce varlıkları birer film karesi gibi tanımlaması şaşırtıcı.  

Antik Yunandaki düşüncelerin yapay zekâ ile alakası nedir? 
Bunu anlayabilmek için yapay zekâ’nın nasıl işlediğine kısaca bakmak gerekiyor. Zekayı bilimsel tanımlardan yola çıkarak şöyle özetleyebilirim; İnsan zihninin beş duyusu ile çevresinden gelen sinyalleri algılaması, bunların oluşturduğu durumları (anları) ve bu durumların birbiri ile olan ardışık ilişkilerini (hareketi, eylemi, zamanın akışını) kavraması ve bu kavrayış ile henüz ortaya çıkmayan bir anın, hatıralardan (bellek) karşılığının bulunması veya kayıtlı bir karşılığı yoksa olası (potansiyel) bir karşılığın tahmin edilmesidir. Bu tahmin sürecine çözümleme diyebiliriz. Bu çözümleme ile anların akışına, deneyimle veya çıkarımla bir çıktı elde edebilme ve tepki verme yeteneğidir zekâ. Yapay sözlük karşılığı ile; “doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış olan” şeklinde ifade ediliyor. Yapay ve zekâ kavramlarını birleştirecek olursak “İnsan eliyle zekâyı taklit edebilecek şekilde üretilmiş algoritmalar” diyebiliriz. 

Beher miktar tarihsiz olmaz!
Yapay zekâ kavramına giden yolda ilk adım Warren S. McCulloch ve Walter H. Pitts tarafından kaleme alınan “A Logical Calculus of Ideas Immanent in Nervous Activity” isimli makale olarak kabul edilir ve bu makalede “Elektronik Beyin” ifadesi ile geçer. Ancak dönüm noktası 1950 yılında Alan Turring’in yazdığı “Computing Machinery And Intelligence” başlıklı makale olur. Aynı yıl Isaac Asimov “Beni Robot” isimli romanını yayımlar. Kavramın isim babası ise 1955 yılında kaleme aldığı ve 1956 Dartmouth konferansında yayımladığı makale ile John McCarthy olarak kabul edilir. 1956 ila 1974 yılları arası Yapay zekâ kavramı için Altın Çağ, 74-80 arası Kış Dönemi ve 80-87 yılları arası Patlama Dönemi olarak ele alınır. 1984 yılında James Cameron'un yönetmen koltuğunda oturduğu “Terminatör” filmi, toplumda yapay zekânın algısını oluşturan bir milat noktası şeklinde tanımlanabilir. Terminatör ile bilgisayarlar üzerindeki programların zekâ sahibi olup insanlığı robotlar ile yok edebileceğine dair bir inancın oluşmasını sağlamıştır. 89-93 arası İkinci Kış Dönemi olarak isimlendirilir. 1993-2012 arasında bilgisayar donanımlarındaki gelişmeler ile kavram yükselişe geçmiş ve günümüze dek hızla gelişen donanımlar ve veri işleme teknikleri sayesinde bugün bizlerde hayranlık verici bir algı yaratmaktadır.

Neden hayranlık veriyor?
ChatGPT en deneyimli editörler kadar maharetli makaleler yazabiliyor, Midjourney ve Stable Diffusion gibi uygulama ve servisler kelimelerden yola çıkarak bizleri kendine hayran bırakan görseller üretebiliyor. Makine öğrenmesi ve yapay sinir ağları ile ses ve yüz modellerimiz oluşturulup, hiç söylemediğimiz kelimeleri ve kurmadığımız cümleleri üstelik farklı dillerde kendi sesimizden duymak hatta dudak senkronizasyonu ile gerçekçi video sahneleri üretmek mümkün. Her gün yeni bir servis ile karşılaşıyoruz ve hayranlığımız artıyor. Peki, neden? Sorunun cevabı zekâ’nın tanımında saklı. Daha önce deneyimlemediğimiz ve mevcut bilgi birikimlerimiz ile çıkarım yapamadığımız alanlarda algoritmaların yapay zekâ ile ortaya koydukları sonuç bizlerde bir estetik beğeni yaratıyor. Antik Yunanda en ideal ve ayrıcalıklı olan poz olarak tanımlanan “Telos” Yapay Zekâ’nın bir çıktısı olarak bizlere sunuluyor. En azından öyle olduğunu düşünüyoruz zira insanlığın ortak mirası ile eğitilen yapay zekâ algoritmaları, nadiren ortaya çıkan yeni yaratıcılığın değil, geçmiş estetik anların benzer pozlarını oluşturuyor.

Bu topraklarda yetişen en değerli bilim insanlarımızdan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf 1959 yılında yayımladığı “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” başlıklı makalesinde şöyle değerlendirir: “…kendi kendisini tekemmül ettiren (geliştiren) makine tasarlamak mümkündür. Fakat kanaatimce insan beyni ile makine arasındaki asıl fark, insan beyninin estetik mahiyette müessirleri (eserlerini) alıp onlar üzerinde işleyebilmesi ve yine estetik mahiyette olan kararlar verebilmesine, verilen bir işi yapıp yapmamak hususunda kendisini serbest hissetmesine mukabil makinede bu vasıfların benzerlerinin yok oluşudur. Bu vasıfları karakterize eden husus hepsinin de bir belirsizlik unsuru ihtiva etmesi, bunların şaşmaz bir şekilde uydukları kaidelerin mevcut olmayışıdır. Belirsizlik karakterini haiz olan insan dışı tabiat hâdiseleri mevcuttur. Bunlar atom içinde ceryan eden olaylardır. Bu itibarla nispeten küçük sayıda atom içinde ceryan eden olaylar böyle makinelerin işleyişinde müessir hale getirilebilirse, makinelerin estetik bakımdan da insan beynine benzetileceği ümit edilebilecektir. Böyle bir makine, mesela filân müzik parçasını güzel bulmadığını söyleyebilecektir. Fakat bu işin uzun yıllar sonra bile belki de hiçbir zaman yapılamayacağını zannediyorum.”

Estetik yanılgı
Her şeyin hazır şekilde önümüze konulduğu dijital bir dünyada yaşıyoruz. Güzelliğin tanımına yeni bakış açıları sunan sanatçıların değil, sinema ve moda endüstrisinin çizdiği çerçeveyi mutlak doğru olarak kabul ediyoruz. En başarılı senaryonun veya dijital oyunun, en güzel gün batımının ve donatılmış bir yemek masasının normları her geçen gün daha da tekdüzeleşiyor. Farklı olanı aramak yerine bu tekdüzeliği kucaklıyoruz. Bunu kucaklamak için bize sunulan sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik teknolojilerine erişmeyi hayatımızın yegâne hedefi haline getiriyoruz. Bu kutsayış içinde yapay zekânın işimizi ne zaman elimizden alacağından endişe duyuyor ve işletmelerimiz için nasıl bir strateji belirleyeceğimize dair kafa yoruyoruz. Oysa çözüm hemen burnumuzun dibinde duruyor.

Telos’u arayış
İnsanlık 13,8 milyar yıldır büyümekte olan bir ağacın meyveleri. Yapay zekâ 2 bin 500 yıllık kayıtlı tarihimizin verisinden yola çıkarak bizi kendine hayran bırakıyor. Oysa kendi içimize baktığımızda henüz keşfetmediğimiz çok daha fazlası olduğuna dair şüphe duymamalıyız. Elimizde tarihimiz boyunca hiçbir atamızın sahip olmadığı kadar güçlü bir araca sahibiz; Yapay zekâ. Elbette farklı olmak adına kendimizi gülünç hallere sokmadan, elimizdeki araçlar ile mutlak estetik yeni anları keşfetmeye muktediriz.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]