Monster Notebook Oyun Projeleri Yöneticisi Kayra Keri Küpçü: "İki farklı kültür, iki farklı hayat"

Avrupa’daki ilk mağazasını Almanya’nın başkenti Berlin’de açan Monster Notebook Oyun Projeleri Yöneticisi Kayra Keri Küpçü; Berlin’de yaşamanın güzel yönlerini düşünmek kadar, yaşanılabilecek zorluklara karşı da zihinsel olarak hazırlanmanın adaptasyonu kolaylaştıracağını ifade ediyor.

Monster Notebook’un Oyun Projeleri Yöneticisi Kayra Keri Küpçü, Almanya'ya ilk gittiğinde yaşadığı zorlukların yanı sıra biriktirdiği güzel anılardan bahsederken yurtdışında yaşama arzusunda olanlara da önerilerde bulunuyor.

"İki farklı kültür, iki farklı hayat"

1983 doğumluyum ve sanırım 1989 yılından beri oyun oynamayı seviyorum. Ülkemizde video oyun alanında bazı firmalarda yönetici konumunda çalışma fırsatı buldum. Sonrasında hem bu deneyimlerimi geliştirmek hem de uluslararası alanda işler yapmak için yurtdışında çalışma fikri vardı aklımda. 2016 yılıydı, yurtdışından büyük birkaç oyun firmasından teklif almıştım. Tam da o sırada Monster Notebook CEO’su İlhan Yılmaz, “Gelip bizimle çalışır mısın?” diye sordu. Ben de “Ben yurtdışına gideceğim, görüştüğüm firmalar var” dedim. Sonrasında “Gelip bize oyun anlamında danışmanlık yap gidene kadar. Ama bizim de yurtdışı planlarımız var, gel destek ol beraber gidelim yurtdışına” dedi. Yurtdışında görüşmeler çok hızlı sonuçlanmayabiliyor, bu zamanı bu şekilde değerlendirebilirim diye düşündüm. Birkaç ay sonra da Monster Notebook’ta tam zamanlı olarak işe başladım. İlhan Bey’in söz verdiği gibi oldu, Berlin’de mağazamızı açtık ve 2019 Eylül ayında Oyun Projeleri Yöneticisi olarak Almanya’ya geldim. Şu anda da hem oyunlar hem yeni geliştirdiğimiz pek çok oyun projesi üzerine çalışmalarımı burada sürdürüyorum.

Berlin’deki ilk haftam ilginç bir deneyimdi. Berlin, iş sebebiyle öncesinde çok sık ziyaret ettiğim bir şehirdi ancak buraya Almanca bilmeden geldim. Birkaç günlük seyahatlerde bunun sıkıntısını yaşamadım, neredeyse herkes İngilizce konuşuyordu ama burada kalmaya başlayınca yavaş yavaş her şeyin Almanca olduğu yüzüme tokat gibi vurdu. Marketteki ürün açıklamalarından sürekli eve gelen zarflara kadar her şey Almanca, bu biraz zorladı. Açıkçası dil bariyeri yaşadığım bir sorun oldu. Bunun dışında ev bulma süreci de ayrı bir hikâye.

Yaklaşık 20 gün boyunca, günde ortalama 4 ev gezerek ancak 20 günün sonunda ev bulabildim. Bu oldukça yıpratıcı ve yorucu bir süreçti. Tabii bu şartlar Berlin için geçerli ve Almanya’nın genelinde de ev bulmak biraz zor ancak başka ülkeler için daha rahat olabilir belki. Ayrıca alışveriş yaparken ilk 3-4 ay sürekli olarak fiyatları Euro/TL paritesine göre hesaplıyordum. Neredeyse aldığım her şeyi, “Kaç TL yapıyor bu şimdi?” diye hesaplıyordum ki bu durum sonrasında geçiyor. Hepsinden öte bir de gittiğiniz ülkenin kurallarını ve kültürünü öğrenmekle geçen bir süreç var. Süresi kişiden kişiye değişen bu oryantasyon süreci benim için çok organik gelişti çünkü daha önce sık gelip gitmiştim. Yine de geldikten sonra uyum sağlamak için belli bir zamana ihtiyaç duymadım değil.

Almanya nezih bir ülke ancak pandemi sebebiyle ülkeyi çok gezme şansım olmadı. Bir de ben Berlin’de yaşıyorum. Alman arkadaşlarıma, “Ben Almanya’ya geliyorum” dediğimde bana söyledikleri, “Sen Almanya’ya değil, Berlin’e geliyorsun. Orası Almanya değil” oluyordu. Gerçekten de gelince anlıyorsunuz ki Berlin inanılmaz kozmopolit bir şehir. Dünyanın her yerinden insan burada yaşıyor. Bazı bölgelerde Alman nüfusunun daha az olduğunu görüyorsunuz. Bu bağlamda çok yabancılık çekmedim. Tabii bunda şehirde 400 bin Türk’ün yaşamasının etkisi de yadsınamaz.

Kuralcı bir ülke olan Almanya’da, insanlar kurallara uyuyor ve kişisel haklara çok saygılı. Bu bağlamda kuralları kavradıktan sonra çabuk adapte oluyorsunuz. Bunun yanında bu kurallar kişisel özgürlüğünüzü kısıtlayan kurallardan öte bu özgürlüğü rahatlıkla ancak bir düzen içerisinde yaşamanız için konulmuş kurallar. Bu nedenle olsa gerek, insanlar da kuralları çiğnemek için arka kapılar aramıyor. Ben de kurallara bağlı biri olduğumdan Alman kültürünün bu yönü çok hoşuma gitti. Herkes kişisel alanlara çok saygılı. Kimse dip dibe bir hayat sürmüyor. Marketlerde veya kalabalık toplu taşımada dahi kişisel mesafeye özen gösteriliyor. Bir de bana çok kez Almanların pek güler yüzlü olmadığı söylenmişti ama buraya gelince bunun doğru olmadığını gördüm. Sokakta yürürken bile tanımadığınız biriyle göz göze gelirseniz size “günaydın” diyor. Berlin’deki Türk nüfusunun çokluğu, memleket özlemi çekenler için önemli bir artı. Türk kültürüne ait ne varsa burada istediğiniz anda ulaşabiliyorsunuz. Her ülkede bu imkân olmayabilir ancak Almanya’nın neredeyse her yerinde özlediğiniz her şey mevcut. Bu da ülke özlemimizi gidermemize, özellikle pandemi döneminde çok yardımcı oldu doğrusu. Tabii ki gündelik hayatın içinde sıkıntılar yaşanıyor ancak genele vurmak doğru olmaz. Sonuçta insanların birbirine saygılı olduğu bir toplumda sorunlar veya sevmediğiniz şeyler de çok çabuk unutulabiliyor.

Berlin’de hayatımın olumlu yönde değiştiğini söyleyebilirim. 7 yaşında bir kızımız var ve açıkçası onun daha uluslararası bir toplumda büyümesini istiyorduk ve bu nedenle Berlin’e gelmiştik. Ayrıca, güvenli ve düzenli bir şehir hayatı da oldukça huzur verici. Örneğin kızım Mina, sokakta rahatlıkla koşturuyor. Bir yerden araba fırlar mı gibi bir endişemiz yok. Bu açıdan hem aile olarak hem de kızımız için çok mutluyuz. Yurtdışına çıkmak isteyenler öncelikle kafalarında “Yurtdışında kalıcı mı olmak istiyorum yoksa tekrar döner miyim?” sorusunu netleştirsinler. Yurtdışına çıkınca ülke, arkadaş, aile özlemi çekecekler için çok zor bir karar. Her ay Türkiye’ye giderim gibi bir düşünce varsa kararlarını yeniden gözden geçirsinler çünkü bu durumda iki farklı kültür, iki farklı hayat yaşanıyor ve uyum sağlamakta gerçekten zorlanılıyor. Ayrıca, kişinin tüm düzenini var olduğu şekliyle yurtdışına taşımayı istemesi de uyum sürecini zorlaştırıyor. Bu nedenle başka bir ülkede yaşamak isteyenlere önerim mümkünse yepyeni bir hayatı kucaklamaya çalışsınlar. Aksi takdirde alışmak daha zor oluyor.

Gidilen ülkenin bir vatandaşı gibi olup hep oradaymışçasına alışmak gerekiyor çünkü eğer bunu başaramazsanız zaten yabancı olduğunuz bir ülkede iyice yabancılaşıyorsunuz. Yurtdışında bir yaşam kurmak yalnız gidenler için bir nebze daha kolay. Aile olarak gidecekler için tavsiyem o ülkede gelir sağlayacakları alt yapıyı henüz oraya yerleşmeden sağlamlaştırmaları. Bu iş olur, freelance anlaşmalar olur… Özellikle çocuğu olanlar bir diğer konu da şu, evi önceden tutup temel gereksinimleri yine önceden tamamlamak gerekiyor. Aslında her şeyden önce, “Ben çok rahat bir hayata yelken açıyorum” zihniyetinden ziyade, “Zorluklar yaşayacağım ve hazır olmalıyım” şeklinde hazırlanırlarsa zihinsel olarak adaptasyon da kolay olacaktır. Her şey kafada bitiyor ve kafa olarak hazır olmak çok önemli. Bunu başarınca gerisi zaten çok çok daha kolay oluyor.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir