Mom and Kids Zone / 2. Bölüm: Çalışan Anneler

ÇALIŞAN ANNELER: “ÇOCUK DA YAPARIM KARİYER DE”  MASALININ SONU…

https://youtu.be/kZcbLVl_C_I

Aslında her şey, 80’li yıllarda kadınların iş hayatında daha aktif rol alması ile başladı. O dönemde doğan kız çocukları, öncelikleri kariyer yapmak üzere yetiştirildiler. Bugün, bu jenerasyon 30’lu- 40’lı yaşlarını yaşamakta. Hem kariyerlerini hem de çocuklarını kucaklarında, dengede taşımaya çalışmaktalar.

Kariyer, uzun bir aradan sonra geri dönebileceğiniz bir yol değildir. Dünya nüfusunun çoğalması, ekonomik istikrarsızlıklar, iş dünyasındaki düşük maaşlar, yeni jenerasyonun güne ve kariyer hedeflerine farklı bakışı nedeniyle, iş hayatından uzaklaştığınız anda, geride kalacaksınız.

Ancak, yaş ilerleyip biyolojik saat sizi uyarmaya başladıkça, anne olmayı da ertelemek istemeyeceksiniz. Kariyerinizin en oturmaya başladığı dönemde, ne yapıp edip, en azından 1 çocuk sahibi olmak isteyeceksiniz.

VE İŞTE O ANDA BAŞLAR YAŞAM HİKÂYENİZİN YENİ SAHNESİ…

Çünkü uzun saatler boyunca çalışmaya alışkın olan kadınlar, iş düzenlerini değiştirmeye, bir de evde anne, eş, öğretmen, iyi bir örnek olma çabası içerisine girdiler.

Sorumluluklar arttıkça, yük de artmaya başladı. Bu jenerasyon içerisinde, dünyada da çocuğun doğumu sonrasındaki 1-2 yıl içerisinde aldatılma, boşanma oranlarında ciddi artışlar oldu.

Kültürler arası farklılıklara rağmen, dünyanın hala büyük bir bölümünde çocuğun, annenin ana sorumluluğu olması, kadınları, ev kadını olsalar bile, yıpratmaya başladı.

“ÇOCUK DA YAPARIM, KARİYER DE” SADECE BİR EFSANEDİR

80’lerde iş hayatına giren kadın, kariyer basamaklarında yükselirken, annelikte de aynı başarıya, planlı çalışarak ulaşabileceğine inandırıldı, basında, sosyal çevrelerde, bu nedenli disiplinli olan çalışan kadınların, annelikte de başarılı olacağı miti yayıldı. Gerçek hayat tam tersiydi, toplantılarda Ceo ile çata çat kavga edebilen ve onları yönlendirebilen kadınlar, ağlayan ve susmayan çocuklarla baş edemediler.

İş yaşamları ve annelik arasında beklemediği bir ortamda buldu kadınlar kendilerini…

Kariyer mi, sağlıklı bir birey yetiştirmek mi? Çocuğa zaman ayırmak mı, evdeki ekonomiye katkı sağlamak mı? Çocuğu iyi bir okulda okutmak için, anneanneye veya bakıcıya bırakıp, işe dönmek mi?

Eve geldiğinde, kaliteli zaman geçirmek için, günün tüm yorgunluğunu yok saymaya çalışmak, bir yandan da çocuğun uykusu gelip, yatsın diye gözüne bakmak…

Çocuğu hastayken, işe gitmek zorunda olmak… Vicdanın kavrulduğu, şizofrene bağlanılan bir dönem…

Hafta sonu, kendine zaman ayırmadan, geçen haftayı telafi etmeye uğraşmak. Tv izlemesin diye uğraşırken, ocaktaki yemeği yakmak.

Çocuk yattığında, işten gelen dosyalar kadar, sosyal medyada çocuk gelişimi için araştırmalar yapmak, eşe zaman ayırmak, sabah da uyanamamak… Günün sonunda seçim ne olursa olsun, vicdan azabı ve yorgunluk…

İŞ DÜNYASINA FARKLI BİR AÇILIM GETİRDİK, ÇOCUKLARIMIZI DA FARKLI YETİŞTİRELİM…

 

Çalışsın, çalışmasın, çocuk sahibi olan kadınların tek arzusu, mutlu, farkındalığı yüksek çocuklar yetiştirmek. Internet, kitaplar, bloglar, uzman söyleşileri, markalardan gelen bilgiler, reklamlar, pazarlama çalışmaları, sosyal medyada aktif olan bu anneleri hem büyük bir bilgi denizi içerisinde yüzdürürken, zaman zaman da fazla bilgiden boğulmalarına neden olmaktadır.

Her toplumun, kendi kültürü, örf ve adetleri de vardır. Bilgi toplumunu, onun kazandırdıklarını, bir de örf ve adetlerle sentezlemeye çabalayan yeni annelerin işleri giderek zorlaşıyor. Her duyduğunu uygulamaya çalışan, biraz da aceleci bu jenerasyon, annelerine oranla daha yorgun ve endişelidir.

Ve sonunda, çocuklarının eline telefon veya tablet verip, biraz dinlendikleri için bile vicdan azabı duyarak günü sonlandırırlar…

ZEYNA GİBİLER…

Kadın olmak başlı başına zorlu bir yaşam biçimi… İş hayatında sadece karşı cinse karşı değil hemcinslere karşı da hayatta kalmaya çalışmak, eve girerken iş hayatındaki kadını kapının dışında bırakıp anne, eş ve kendi ebeveynlerine karşı sorumluluklara göğüs germek, kendine zaman ayırmak, mümkünse her zaman bakımlı ve güzel olmak, örnek bir anne, ilgili bir eş olmak…

30 yaşına kadar hayatı, ev hanımlarına oranla çok daha dolu dolu, eğlenceli, bağımsız yaşayan post modern kadınlar olarak, ekonomik özgürlüğümüzün de verdiği rahatlıkla sosyal anlamda çok faal kadınlardık, değil mi? Gece hayatı, akşam kahveleri, hafta sonu eğlenceleri, eşle geçirilen tatiller ve sosyal ortamlardan sonra, “Nereye kadar eğleneceğiz, hadi artık bir aile zamanı olma vaktidir.” deyip, çocuk yapmaya karar verdik.

Zurnanın zırt dediği yer zaten burasıdır. Tutkuluyuz, arzuluyuz, mükemmeliyetçiyiz ve karşımızda konuşmayan, ağlayan, bize yüzde yüz muhtaç bir varlık var, kucağımıza attılar, hadi hayırlı olsun!

TEBRİKLER ARTIK PEK KUTSALSINIZ!

İlk zamanlar annelerin, akrabaların desteği ile yeni yaşama alışmaya çalışan, anneliğin heyecanı ile henüz neyin içinde olduklarını anlamayan yeni jenerasyon anneler, günler ilerledikçe yepyeni bir yaşam savaşı içine girdiklerinin farkına varırlar. Ve bu farkındalık, içindeki tüm sevgi ve heyecana rağmen oldukça zorlu, kan, ter ve gözyaşı dolu bir dönemin başlangıcıdır.

Ve artık kadın olmanın ötesinde, annesinizdir. Giyiminiz, konuşmalarınız, kahkahalarınız bile “annelik” çerçevesinde değerlendirilmeye başlar. Ve bu çiftlerin özel yaşamlarına sirayet eden, tehlikeli bir dönemdir.

ESKİ BENİ ÖZLEDİM!

İstifa edemeyeceğiniz, kavga edip terk edemeyeceğiniz bir varlıktır çocuk. Canınızdan bir parça, kalbinizi en fazla ısıtan sevgidir. Ancak, alışkanlıkların ve keyfin ötesinde yaşanmaya başlanan uykusuz geceler, ağladığında nedenini sadece tahmin edebileceğiniz ve elinizin ayağınıza karıştığı anlar, sürekli akıl verenler, doğrusunun bir kitapta yazmadığı sadece deneyimleyerek anlayabileceğiniz ikilemlerin yaşandığı bir sürecin içindedirler.

Hedef kitlemiz, belli bir yaşın ve yaşanmışlıkların üzerinde olduğundan bu sürece adaptasyonları da zaman zaman sancılı olmaktadır. Çocuk için eve kapanmak, ona en doğru ve iyisini sunma çabası ancak fiziksel ve ruhsal olarak yaşanan yorgunluk, bir yandan eşe ve çocuğa eşit şekilde ilgi gösterme çabası, hala kendisini güzel ve hoş hissetme kaygısı arasında yeni jenerasyon anneler, çoğunlukla loğusa krizi, sendromu denen süreçleri yaşamaktadırlar. Bu yeni seçilmiş yaşama uyum sağlama çabasının bir yansımasıdır.

Sosyal ve fiziksel anlamda kısıtlanmaya başlayan kadın, kendini hiç olmadığı kadar yetersiz hissetmektedir. Çünkü zaman eskisi gibi keyfe göre yönetilememektedir. Bu da kadında sinir, ağlama krizleri, çaresizlik hissi ortaya koymaktadır.

Çocukla geçirilen anlar çoğunlukla mutluluk dolu olsa da, zaman zaman alınan karar ve yeni yaşam seçimi nedeniyle pişmanlık duymaktadırlar. Çünkü geçmişteki bohem, sorumluluğun daha az olduğu yaşamı ve özgür benliğini özlemeye başlamıştır kadın.

Çocuğunu, tanıdığı, hali hazırda savaştığı ve başarılı olmak için çabaladığı iş dünyasına ve yaşama hazırlama arzusu da kadını kimi zaman ikilemlere düşürmektedir. En küçük yaştan itibaren oyun gruplarına, evde farklı aktivitelere yönlendirmeye çabalarken, kaliteli zamanı onunla geçirmeye çalışıp, ayakta ve yalnız kalabildiği nadir zamanlarda da internetten çocuğunu daha sağlıklı, daha mutlu olması için araştırmalar yapmaktadır.

 ÇOCUK DOĞDU DİYE, KOCAMI İHMAL ETMEMELİYİM!

Bebekle dolan hayattan sonra kadın, kendi içinde yeni düzene ayak uydurmaya çalışırken, kısa bir süre önce sevgili hayatı yaşayan çiftler, kimi zaman bu yeni yaşam nedeniyle sorunlar yaşamaktadır. Özellikle hamilelik sonrasında yaşanan uykusuzluk ve cinsel problemler, çiftlerin arasında sorunlara neden olmaktadır. Bu da yeni jenerasyon annelerde kocalarını kaybetme, başkasına kaptırma kaygısına neden olmaktadır.

Bebekle ilgilendikleri kadar, eşleri için de hala güzel ve bakımlı sevgili olma istekleri ve çabaları içine girmektedirler.

HERKESE YETMEYE ÇALIŞIYORUM, PEKİ YA BEN? PEKİ, YA KARİYERİM?

“Çocuk da yaparım kariyer de…” sevdasının, aslında o kadar da kolay bir şey olmadığı gerçeği ile yüzleşen yeni jenerasyon annelerimiz, işe geri dönüş ile evde kalıp çocuğunu kendi yetiştirme düşüncesi arasında gel gitler yaşamaktadırlar. İşe dönme zorunluluğu hisseden anneler için ilk telaş, çocuğu kime emanet edecekleri ve sonrasında çocuğun buna vereceği duygusal tepkilerken, evde kalmayı tercih eden anneler içinse orta vadede kariyer kayıpları, eski sosyal ortamdan uzaklaşma ve bunun verdiği bunalımlar ortaya çıkmaktadır.

Her iki durumda da anne, büyük bir fedakârlık yaptığını ve kendisini geri plana attığını düşünmektedir.

ANNE OLMAYI SEVİYORUM, AMA YİNE DE DESTEĞE ÇOK İHTİYACIM VAR.

ANNE İTİRAFLARI: Özlem Soylu, Muzipo Kids Kozyatağı Şubesi’nin işletmecisi… Annelik hallerinin her birini deneyimlemiş bir kadın. Çalışan anne, çocukları için işini bırakan anne, çocukları ile doğru zamanı geçirebileceği işi keşfeden ve kendine yepyeni bir kariyer yolu çizen anne olmuş…Şimdi ondan bu yolculuğunun detaylarını dinleyeceğiz:

https://youtu.be/6Axyq1Ui6eA

Aslında yaşanan tüm sorunlar, seçilmiş yeni yaşamla, geçmiş yaşamın kıyaslanması, bunun da ötesinde her zaman en iyisini yapmak için ortaya konan çabadan kaynaklanmaktadır. İşte, tam da bu süreçte, çalışan annelerin pek çok alanda kendi ailelerinden öte profesyonel desteğe ihtiyaçları ortaya çıkmaktadır.

Herkesten daha fazla bu ihtiyaçlar için bütçe ayırabilecek olan çalışan anneler, bu nedenle pazarlama dünyası için önemli bir hedef kitledir. Ve her geçen yılla birlikte de bu kitlenin toplum içerisindeki oranı artış göstermektedir.

Özellikle Amerika, Almanya, Çin’de kadınların aile ekonomisinde çok daha aktif olmaya başladıkları bir gerçektir. Amerika’da aile bütçesine katkı sağlayan annelerin oranı %49’a kadar çıkmıştır.

UZMANLARIMIZ NELER ÖNERİYOR:

https://youtu.be/9ygmLmnqJWY

NELER YAPILABİLİR?

  1. Bakıcı Eğitimleri: Çalışan annenin hayatını kolaylaştırmanın ilk yolu, kariyerine geri dönebilmesini, gönül rahatlığı içerisinde yapmasını sağlamaktır. Bakıcılar bu noktada önemli oyunculardır. Ancak, çok fazla negatif bilgi akan bu alanda, devlet veya eğitim kurumları destekli eğitimli bakıcıların rakamı yükseltilebilir. Ülkemizde atanamamış pek çok öğretmen mevcuttur. Bu öğretmenlerin, özel bir kurum veya devlet destekli kanallar ile formasyon, çocuk bakımı, ilk yardım gibi eğitimler verilerek, normalde alacakları ücretten çok daha yükseğe istihdam edilmesi sağlanabilir. Unutmayın, bu annelerin bütçeleri var.

  1. Çalışma Şartlarındaki Düzenlemeler: Çocuklu bir çalışan kadın, zaman zaman verimsiz bir eleman olabilir. Aklı evde olan bir kadından işte verim beklenemez. Denge hayattaki en önemli unsurdur. Tıpkı Amerika’da olduğu gibi evden çalışmayı veya çalışma saatlerini düzenlemeyi talep eden kadın sayısı ülkemizde de artış göstermektedir. İşe dönme hakkı baki tutulması gereken kadınların, verimliliği artırmak adına “Anne dostu kurumlar” artırılmalıdır. Haftanın belli günlerinde izinler, ayda bir çocukla işe gelme hakkı, evden halledilebilecek durumlarda evden çalışma izinleri verilmelidir. Hayatı dengede olan çalışan kadın, daha verimli, daha vizyoner olacaktır.

 

  1. Babalık Eğitimleri: AÇEV’in bu alanda önemli adımları mevcuttur. Ebeveyn olmaya hamile kaldığı anda hazırlanan kadına en büyük destek eşidir. Ancak babalık sonradan öğrenilen bir durumdur. Belediyeler, MEB ve özel kurumların işbirlikleri ile babaların da daha aktif rol alacağı bir model geliştirildiğinde annenin yükü nispeten hafifleyecektir. Bu da aile içi dengeyi kurmakta ve evliliklerin daha sağlıklı ilerlemesinde önemli bir rol oynayacaktır.

  1. Anneanne & Dede Eğitimleri: Geçmiş dönemlerde farklı bir tarzda çocuk yetiştirmeye alışmış büyük ebeveynlerimizle, bizim bakışımız çakışmaktadır. Bu da çocuğu gönül rahatlığıyla emanet etmenin önündeki bariyerdir. Kadıköy Belediyesi’nin bu anlamda attığı güzel bir adım var: “Torunum Geliyor”. Torunları ile daha verimli, daha günün şartlarına uygun nasıl zaman geçirmeleri gerektiğini anlatan bu eğitim içerisinde, lohusa anneye yaklaşım bilgileri de var ki inanın bu çok ama çok önemli bir eğitimdir. Heyoo markalar, hala aktif tüketiciniz olan bu babyboomerlar için açık havada, torunları ile etkinlikler neden yapmıyorsunuz? 

 

5. Kurum kreşlerinin artması: Çocuğu emanet edecek yeri olmayan çalışan kadının, çalışma motivasyonu düşüktür. Bu maddi manevi aileye yük getirmektedir. Kurum kreşlerinin artması, annenin çocuğunu emanet edeceği, fiziksel olarak kendisine yakın bir mekânda çocuğu ile iletişim halindeyken çalışması, kadının iş hayatındaki rolünü daha etkili kılacaktır. Borusan Holding’in “ Annemin İşi Benim Geleceğim” çalışması buna en güzel örnektir. 

6. Teknoloji ile yaşadıkları aşk ve nefret arasındaki ilişkilerine çare olun: Teknoloji her ne kadar hayatımıza pratiklik getirse de, bir süre sonra çocuklara bakıcı olmaya başladı. Amerika ve Avrupa’da uzmanlar, ailelere, “tabletleri çocuk bakıcısı yapmayın!” diye makaleler çıkarmaya, kampanyalarla farkındalığı artırmaya çalışıyorlar. Bebekliklerinden itibaren, ellerinde tabletle büyüyen çocuklar, elbette zaman yönetiminde zorlanan aileler için ideal bir çözüm. Bahaneler her zaman aynı “ Teknoloji çağında erkenden öğrensin istiyorum. İngilizcesi gelişiyor. Ben zararlı bir şey izletmiyorum. Sadece 15 dakika… Bak benimki 2 yaşında kendi başına çözdü tableti…”

Özündeki gerçeği hepimiz biliyoruz. Çocuklarımızla ilgilenecek halimiz kalmadı… Hayatın zorluğu, evin işleri, akli dengemizdeki ve psikolojimizdeki ağırlık… Bizi teknolojinin konfor alanına sürükledi. Ama bu çocuklarımızı, sokaktan, diyalog kurmaktan, iletişimden uzaklaştırıyor.

Ne yapabiliriz: Markaların bu alanda mutlaka sunması gereken çözümler var. Youtube kanallarında, özel aplikasyonlarla, kısıtlı bir zaman içerisinde kalan, maximum 15 dakika, çocuğun monolog değil, diyalogla içine gireceği, konuşmasını, kelime dağarcığını geliştirecek, sağ ve sol beyin aktivitelerine destek verecek, el ve göz koordinasyonuna destek sunacak oyunlar ve çözümler getirmesi gerekiyor.

Dünya artık o kadar da güvenilir bir yer değil. Youtube içerisinde “çocuklara uygundur” ibaresi altında yayınlanan yüzlerce çizgi film pornosu yer alıyor. Buna pek çok çocuk maruz kalmaya başladı. Sıradan bir Elsa izlerken, ilerleyen saniyelerde ortaya çıkan görüntüler korkunç. Ve kontrolsüz tablet teslimi, çocuklar için ciddi problemlere neden oluyor. Tablet dışında çocuğunuzun kendisi ile zaman geçirmesini sağlayacağınız yaş kırılımlarına uygun sensory aktiviteler bulabilirsiniz. Hem dokunmasını, hem de öğrenmesini teşvik edebilirsiniz.

Dokunmayı tetikleyen kitaplar, etkinlik kitapları, dikkat setleri, hatta makarnalar, nohutlar… Top oyunları, sizleri de yormayacak evdeki koşturmacaları oyunlar, saklambaçlar, ipucu bırakıp evde, çocuğunuzun bir objeyi bulmasını sağlama oyunları.

İlla teknoloji öğrensin istiyorsanız “coding ve robotic” atölyeleri mevcut. 5 yaşından itibaren, tableti ellerinde doğru bir amaç için tutacakları, mühendislik bakış açısı, problem çözme ve çözüm geliştirme imkanları sunan atölyeleri öneriyorum. Bugün erişimi maddi olarak zor olan bu atölyelere, marka sponsorlukları gerekiyor. Robotik ve kodlama, STEM eğitimlerini yaygınlaştırmak, teknolojiyi faydalı ve hedefli bir şekilde çocuklarımızın hayatına sokmanın en güzel yoludur. ( Fotoğraf: Jr. Robotics Ataşehir / http://www.jr-robotics.com.tr/ ) Teknoloji bir nimet… Bu nimeti kullanırken, her şeyde olduğu gibi sınırları, kontrolü kendi elimizde tutmak zorundayız.

https://youtu.be/ik_HbDbT-KM

7. Bu kadınların uzun uzadıya yemek yapacak zamanları yok, hazır gıda üreticileri, sözüm size, ayıp örtecek ürünlerinizi, aynı tonla iletişime taşıyın. “Çalışan annelere özel” demeyin, gözlerine sokmayın ama “Sizin yaşamınızın hızına uygun, sofrada herkesi mutlu edecek çeşitler bende” deyiverin de onlar da satır arasını alsınlar.Tek seferde, doğruya ulaşma hedefi: Bu annelerin zamanı yok, uzun uzadıya onlara bir şey anlatamazsınız, risk almazlar, duymadıkları bilmedikleri markalara prim vermezler. Onların tek seferde doğru ürüne ulaşmaları ve basitliğe ihtiyaçları var. Yapabileceğiniz en etkili yöntem deneyim ve womdur. Ürününüz bebek maması, bu anneler, suratlarına püskürtülmeyecek mamaya, hızlıca ulaşmak istiyorlar. Vitamin, mineral oranları elbette önemli ama zaten hazır gıdadan neyi, ne kadar elde edeceklerinin farkındalar. Kasmayın! Onlara “bebeğiniz bu mamayı sorunsuzca yiyecek, sizin de içiniz rahat edecek”

8. Moda markaları, mağazalarınıza iki tane oyuncak koyun ki, anneler çocukları ile dolaşırken, rahatlıkla alışveriş yapabilsinler. Ürünlerinizi öyle dizin ki raflara, menü gibi kombinlerini hızlıca yapıp, alıp, çıkabilsinler.

9. Çocuklarla haftasonu ne yapsam, okuldan sonra onlarla nasıl zaman geçirsem diye düşünen anneleri web sitesi, instagram dolandırmayın, bir aplikasyon yapıverin de il il etkinlikleri görebilsinler. Hatta çocukların yaş kırılımlarına göre görebilsinler.

10. Anne bloglarında, dertlerine, kulaktan dolma çareler ararlarken, daha derin analizler yapın ki siz, o verilerin karşılığında crmlerinizi daha iyi düzenleyin, bu bilgilerin doğruluğunu da test etmek için zaman harcamasınlar. Post truth en büyük sorunu bu kadınların, onlara güvenilir isimler üzerinden, yeniden sorgulamayacakları, “doğru bilgiler” verin. O zaman sadakatlerini artıracaksınız.

11. Biraz gülümsetin onları: Volkswagen'in The Force reklamını hatırlıyor musunuz? Ya da Coca Cola’nın 2. çocukla ilgili yaptığı reklamı? Ortak noktaları neydi biliyor musunuz? Anneleri, içinde bulundukları tirajı komik durumla eğlendiriyordu. Annelerin, gülümseyecek, hayatı tiye alacak anlara ihtiyaçları var. Reklamın tonunu seçerken, illa “kutsal anneler, siz en iyisini bilirsiniz” demenize gerek yok, onların anladığınızı, onları gülümseterek de söyleyebilirsiniz.

İyi eğlenceler,

Esra Baykal Güçlü

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir