Dilek Çapanoğlu: Doğaya teslim olmak, insana en iyi gelen kavuşmalardan biri

Aqua Florya İcra Kurulu Üyesi ve İstanbul Akvaryum Genel Müdürü Dilek Çapanoğlu’nun vazgeçemediği en büyük tutkusu, denizaltının büyüleyici derinliklerinde unutulmaz anlara tanıklık etmek... Denizaltı dünyasına tanık olmaya başladıkça bu dünyanın büyüsüne kapıldım diyen Çapanoğlu’na göre, şehir hayatından uzaklaşmak ve yenilenmek için doğaya teslim olmak insana en iyi gelen kavuşmalardan biri.

İş dünyasında başarılı bir kariyer ve yoğun bir çalışma temposuna rağmen hobilerine de zaman ayıran Aqua Florya İcra Kurulu Üyesi ve İstanbul Akvaryum Genel Müdürü Dilek Çapanoğlu’nun, en büyük tutkusu, denizaltının büyüleyici derinliklerinde unutulmaz anlara tanıklık etmek... Çapanoğlu’nun doğaya dönüş hikâyesi sizlerle... 

Doğaya teslim olmak, insana en iyi gelen kavuşmalardan biri

Çocukluğum doğayla iç içe geçti diyebilirim. Kışları neredeyse her hafta sonu çiftlikte, yazları da deniz kıyısında yazlıkta geçirirdik. Dedemin çiftliğinde devasa dut ağaçları, incir, erik ağaçları vardı. Gözünüzün alabildiği ve boyumu geçen mısır tarlaları arasında saatlerce kaybolurdum. Birbirinden güzel kangallarımız, av köpeklerimiz vardı. Bugün baktığımda muhteşem bir çocukluk geçirdiğimi görebiliyorum. Yaşamımda doğadan tam anlamıyla koptuğum bir dönemi hatırlamıyorum fakat çoğumuzun da yaşadığı üzere bir dönem oldukça yoğun çalıştım ve o dönem konsantrasyonum tamamen farklı yöndeydi. Daha organizasyonun iç yapısına dönük, yönetimin fonksiyonlarına oldukça odaklanmış ve uzun saatler çalıştığım bir dönemden sonra yeniden dengemi buldum. Benim için denge kavramı tüm hedeflerin ve akışın anahtarı gibidir. Doğayla, hobilerimle, deniz aşırı gezilerimle daha dengeli bir ilişkiye de bu şekilde kavuştum tekrar. Biraz iç huzur, biraz şehir hayatından uzaklaşmak, biraz keşfetmek, biraz sakinleşmek, yenilenmek hatta daha iyi bir dinleyici olmak için bile doğaya teslim olmak insana en iyi gelen kavuşmalardan biri bana göre. 

İlk tüplü dalışımı köpek balıklarıyla yaptım
Dalışa olan ilgim akvaryumdaki çalışma hayatımla birlikte başladı. Tüplü dalışı ilk kez akvaryumda köpek balıklarıyla yaptım. Her zaman denizi çok seven bir insan oldum, denizle olan ilişkim hep çok yakındı ama denizin altındaki o muhteşem yaşama tanık olmaya başladıkça deniz altı dünyasının büyüsüne kapıldım. Dünyamızın yüzde 70’i sularla kaplı yani 2/3’ü ve hala okyanusların pek çok sırrının çözülemediğini biliyoruz. Bu sırlarla dolu dünyaya bir parça da olsa tanıklık etmek ve o dünyaya dahil olmak beni çok heyecanlandıran bir duygu. Çok başka bir deneyim. Özellikle üç tarafı denizlerle çevrili muhteşem bir coğrafyada yaşamamıza rağmen denize kıyısı bulunan pek çok ülkeye kıyasla denizlerle, denizel biyolojik çeşitlilikle ilişkisi kopuk bir toplum olduğumuzu görüyorum. Pek çok kişi daha çocukken denizden korkarak büyüyor bunun altında yatan pek çok psikolojik nedenden bahsedilebilir. Yosundan, deniz anasından, balıktan korkmakla birlikte boğulmaktan korkmak gibi fobileri çok derin yaşayan kişiler var. Bu ve benzeri durumlar ya da olaylar da insanların doğa ve denizlerle olan ilişkisine mesafeler koyuyor. Halbuki sualtı dünyası, tanıdıkça kucaklanabilecek ve aynı zamanda son derece sıkı bağlarla bağlanılacak bir dünya.

2008 yılından bu yana uluslararası akvaryumların katıldığı ve her sene farklı ülkelerde düzenlenen, okyanus ve deniz dünyasının profesyonelleri ile birlikte IUCN gibi pek çok önemli kuruluşun bir araya geldiği konferanslara katılıyorum. Bu networkün bana kattığı en önemli şeylerden biri de dünya genelinde yapılan deniz ve okyanuslara yönelik çalışmalara tanık olmakla birlikte farklı ülkelerin denizlerle olan ilişkilerini ve dalış aktivitelerini deneyimlemek oldu. Ayrıca son dönemde pek çoğumuz, etkisini oldukça hissettiğimiz iklim krizi ve başta plastik kirlilik olmak üzere insanlığın doğaya ve çevreye verdiği zararlarla mücadele etmeye, farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Kendi denizlerimizde yaşayan pek çok türün nesli ya tehlike altında ya da tükenmekte.

İşimin akvaryum kısmı benim için bir yaşam biçimine dönüşmüş durumda, dolayısıyla başta işimin gereği sonra da kişisel ilgim gereği önce kendi denizlerimiz olmakla beraber dünya denizlerindeki ve okyanuslardaki biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi, nesillerin korunması, popülasyonlarının artırılması gibi konular benim hayat felsefemde çok büyük yere sahip. Ben de sadece kendi denizlerimizde değil gezdiğim pek çok ülkede de şnorkel yaparak mercan resiflerinden, dev balina köpek balıklarına kadar pek çok farklı türü gözlemleme şansı yakaladım. Hayatımın en unutulmaz anlarının çoğu da bu hatıralardan oluşuyor desem abartmış olmam. Totalde dalışa olan ilgim tüm bu etkenlerin toplamı olarak benim için tutku dolu bir yaşam biçimine dönmüş durumda. 

Doğanın sunduğu muhteşem anlara şahitlik etmeye değer  
Buradan bakınca şimdiki aklım olsa yapmam, asla denemem diyeceğim pek çok şeyi doğada yaptığımı hatırlıyorum. Bunların birçoğunda yani senaryolarda ufak tefek değişiklikler olsa belki çok zorlanacağım anların tam ortasında kendimi bulacağımdan çok eminim ama hayat tam da böyle bir şey benim için. Aslında yaptığımız seçimlerin önemine inanıyorum. Çok şükür doğada beni aşırı zorlayan bir olay yaşamadım ama çok şey öğrendim, ders almak gibi. Temkinli olmak, her şeyin en iyisini bilmek tadında bir zehirlenmeden kaçınmak gibi. Çünkü doğaya ne kadar büyük bir aşk duysak da doğanın kendi kuralları olduğunu unutmamak zorundayız. İster dünyanın öbür ucundaki bir tropik ormanda uzun yürüyüşler olsun ister okyanusun ortasındaki bir adanın çevresinde yapılan dalışlar olsun temkini elden bırakmamanın, hazırlıklı olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. En son geçtiğimiz aylarda Portekiz’e bağlı Atlantik Okyanusu’nun ortasındaki takım adalar olan Azorlar ziyaretimde 14 kişilik bir ekiple ispermeçet balinalarını, yunusları izleme turuna katıldım. Havanın durumu oldukça kötüydü.

Portekiz’de önemli bir üniversitenin araştırma ve data toplama botu olarak kullanılan 14 kişilik zodyak tipindeki botun Atlantik Okyanusu’na zamanında açılmasını beklemenin hayal olacağı bir hava vardı. Nitekim öyle de oldu, okyanusa açılmamız yaklaşık 1,5 saat kadar ertelendi ve o sırada da balinalar ve Atlantik okyanusu hakkında detaylı bir eğitim almaya devam ettik. Bir yandan açıkta hava koşullarının zorluğundan ve hazırlıklı olmamızdan bahsedilirken diğer yandan da havanın bir hafta boyunca düzelmeyeceğini ve balinaların da o sezon içinde bir daha görülmesinin çok çok düşük bir olasılık olduğu bilgisini de aldık. Eğer İspermeçet balinalarını görmek istiyorsak Azorlar’da kaldığımız süre boyunca tek şansımız o gün o tura katılmaktı. Benim için bu balina izleme turu hayatımda bir daha karşıma çıkması çok zor olan bir fırsat bir deneyimdi o nedenle bahsedilen riskleri alan gruptaydım. Açıktaki kaptanın telsizden verdiği bilgiler dalgaların 5-6 metre boylara ulaştığı yönündeydi. Biraz geçtikten sonra su geçirmez tulumlarımızı ve ceketlerimizi giyerek bota doğru yürümeye başladık.

Tüm grubu inanılmaz bir heyecan sarmıştı hem heyecan hem de hava koşullarının bozuk olmasından kaynaklanan hissedilir bir tedirginlik de vardı. Marinadan ayrılarak son süratle dalgaları yara yara karadan bir saat kadar açığa varabildik, yanımızdan yunus grupları geçmeye başladı. O kadar çoklardı ki etrafımız sarılmıştı. Çok geçmeden ispermeçet balinasını da gördük ve hepimiz o eşsiz anların tadını çıkarmaya çalışırken ben dev dalgalar arasında sürüklenen botumuzda tamamen yön duygumu kaybettim. Bizle birlikte açılan diğer botu takip etmeye çalışıyordum fakat ne çare, bir an sanki bir gökdelen kadar bizden yukarıdayken, bir an sanki okyanusun dibine ulaşmışlar kadar aşağıdaydılar. Birçok kez dalgalı deniz tecrübem olmasına karşın daha önce böylesini asla yaşamadığıma emindim. Yaklaşık 4 saat kadar okyanusta dalgalarla boğuşarak geçirdiğimiz bu efsane balina izleme turunun özellikle bir saati bende oldukça flu yani yok denecek kadar flu diyebilirim. Doğada en zorlandığım anlardan biri buydu gerçekten. Hava şartlarının son derece sert oluşu, 5-6 metre boyundaki sık frekanslı dalgaların küçücük bir Zodyak için devasa dalgalara dönüşmesi ve yaşadığımız kaza riski küçük sayılabilecek tehlikelerden biriydi diyebilirim ama şu an aynı şeyleri yaşayacağımı bilerek tekrar o güne dönecek olsam yine o zodyak ile açılarak balinaları Atlantik Okyanus’unda izlemeyi seçerdim. Doğanın size sunduğu muhteşem anlardan birine şahitlik etmenin tadı ve üzerinizde bıraktığı etkinin hatırası için buna oldukça değer bana göre. 

Dalış yaparken sanki başka bir gezegende gibiyim
Her şeyden uzaklaşmış, sanki başka bir gezegendeymişim kadar hafiflemiş olduğumu, kendimle baş başa olduğumu ve mental olarak deşarj olduğumu hissediyorum. Deniz suyundaki iyotun bağışıklık sistemini güçlendirdiği, barındırdığı minerallerin faydalarını, aynı zamanda sakinleştirici etkilerini herkes bilmeli. Bugüne kadar yapılmış pek çok araştırma gösteriyor ki denizin hem mental hem de fiziksel olarak sağladığı faydalar saymakla bitmez. Bir de dalış sırasında gördüğünüz manzaralar, batıklar, balık sürüleri, deniz ekosisteminde yaşamını sürdüren canlılar arasındaki etkileşim ve hatta bazen o canlılar tarafından kabul edilmek bana o kadar iyi geliyor ki. İster tüplü olsun ister şnorkel olsun dalış yaparken denizde bir nevi nefes terapisi de yapmış oluyorsunuz. Nefesiniz, siz ve deniz ekosistemi başbaşasınız. Hepimizin yaşamın yorgunluğunu atmak, stresini azaltmak için uyguladığı farklı farklı alışkanlıklar, yöntemler var. Bazen bu uzun saatler doğada yürüyüş olabiliyor, bazen denizlerde dalış, bazen ise meditasyon vb…

Yakın gelecekte rotamda Güney Afrika var
Bu zamana kadar doğası, iklimi ve deniz altı zenginlikleriyle beni cezbeden Tayland, Seyşeller, Filipinler, Malta, İspanya gibi ülkelere yolculuklarım oldu. En başta dalış noktalarının zenginliği ve kültürel, yerel yaşam biçimlerini deneyimlemek benim için karar verirken ilk sırada geliyor. Yakın gelecekte rotamda Güney Afrika yolculuğu görünüyor. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir