Güvenin iki hali: Para ve Blockchain

Figopara Kurucu Ortak & CEO'su Koray Gültekin Bahar: "Her şeyden önce bir projede blockchain yaklaşımını kullanmak onu kullanmak zorunda olduğumuz anlamına gelir mi sorusunu sormak gerekiyor. Finansal okuryazarlığı düşük olan kesimlerin sürdürülebilirliği tartışmalı yeni çıkacak projelere karşı bilinçlendirilmesi elzem."

Sandra Bullock 1995 yapımı The Net filminde internet üzerinden bir pizza sipariş eder. Sipariş edilen pizza ile ilgili en büyük problem Angela (Bullock) tarafından ödemenin nasıl yapılacağıdır. Ne Angela ne de pizzacı o zamana kadar pos istasyonu ve nakit para dışında bir ödeme sistemiyle karşılaşmamış, internet isimli yeni tavşan deliğinde “paranın” nasıl kullanılacağı akıllarına pek gelmemiştir. Film, Laszlo Hanyecz’in 2010 yılında 41 dolarlık iki pizzayı 10 bin Bitcoin karşılığı satın almasından sonra tekrar gündeme gelmişti. Angela ile Hanyecz’in pizzanın parasını ödeme tarzı arasında bir ilişki var mı bilinmez ancak bu iki örnek paranın fonksiyonlarına ilişkin tartışmaları farklı seviyeye çekmede bize yardımcı oluyor. Birçok alışveriş ve ödeme ilişkisinin güven esası üzerine kurulduğunu gösteriyor. 

Paranın en temel amacı olan değiş tokuş da esasen bir güvene dayanıyor. Elde tutulan her banknot belli birimde emeğin takas edilebilir halinin merkez bankalarınca senetlenmiş hali. 19. yüzyıl’da ABD’de birçok finansal kurum kendi adına para basıyor, yerel halk alışverişlerde rahatlıkla kullanabiliyordu. Bunun bir benzerini yakın dönemde Circle, Tether gibi şirketlerin bastığı stabil kripto para birimlerinde de görmüştük. 

Bu güvenin bir başka örneği de bizim topraklarımızdan çıktı. Vadeli çek! Alıcı ile satıcı arasında bir güven ilişkisi olduğunda keşide edilen vadeli çek aynı para işlevi gibi elden ele ödeme aracı olarak dolaşıyor ve vadesi geldiğinde keşidecisinden tahsil ediliyor. Dolayısıyla bireysel güvene dayalı para basma mekanizmamız mevcut. Ancak paranın, emeği değere dönüştürmek, dönüştürdüğü değeri de saklamak gibi farklı bir fonksiyonu olunca işler daha karmaşıklaşıyor. Değer karşılığının bulunduğunu düşündüğümüz para stokunu büyütmek ya da paranın zaman ile olan ilişkisini düzenlemek adına ortaya çıkarılan “menkul kıymetler” hakkında düşünelim. ABD’de kredi temerrüt takası ve ipotek teminat yükümlülükleri ile zirveye çıkan menkul kıymetler, en çoşkun dönemini mortgage kredilerinin menkul kıymetleşmesi ile yaşamış ve derin bir krize sebep olmuştu. 

Sonraki dönemde FED başta olmak üzere merkez bankalarına bir tepki olarak büyüyen Bitcoin (ve özelindeki teknoloji blockchain - kripto varlıklar) zaman içinde daha çok konuşuldu, piyasa değerini arttırdı ya da yeni iş modellerini doğurdu. Ünlü hukuk profesörü Kevin Werbach tarafından yeni bir güven mimarisi olarak tanımlanmıştı. Werbach’ın ilaveten blockchain ve kripto paraların spekülatif birer varlık olmaya devam ettikleri sürece “bilgisizlikten beslenen sınırsız bir çoşkunluk” halinde kalacağını belirtmesi son dönemlerde artan çöküş hikayeleriyle doğrudan ilgili. Türev araçlarla parayı yolundan saptıran ve reel sektörün dışına çıkmasına izin veren merkez bankalarına 2008 krizi ve sonrasında kaybolan güvenin yerini almaya çalışan kripto varlık sahnesi benzer bir hikâyeye sahne oluyor. Menkul kıymetler reel ve finansal sektörlerin ihtiyaç duyduğu finansmanı sağlamak yerine, varlıkları giderek daha karmaşık halde alınıp satılır kümelere çevirdiğinden krizlere neden olmuştu. Kripto varlıklar ise yakın dönemde doğru kullanımında oldukça büyük maharetler sunacak tokenizasyon - jetonlaştırma yoluyla aynı yolu izliyor. Luna Vakfı’nın satıldığında bir dolar değerinde stabil para çıkartan LUNA’sı arkasında ne reel bir varlık ne de kriz yönetimini becerebilecek bir akıl olmadığından milyarlarca dolarlık küçük yatırımcı kaybına sebep oldu. Yine 3 Arrow Capital ve Celcius gibi kripto varlıklar ve üzerine inşa edilmiş türev araçlar ile para kazanma amacı olan kuruluşlar benzer şekillerde olumsuz sonuçlar doğurdu. Bugün dünyada hisse senetleri, fonlar, kahveler, yağlı boya tablolar, şarap ve karbon kredileri tokenlaştırma-jetonlaştırma) örneklerinden bazıları. Temsil ettiği ürün ne derece arkasında duruyor  çoğu zaman soru işareti. Dünyanın en büyük hacme sahip stabil kripto para şirketlerinin türev araçlarla içli dışlı olduğu söylentilerinin altının dolu olduğu bilançolarından anlaşılabiliyor.  

Jetonlaştırma ve tokenlaştırma bir iş modeli olarak oldukça büyük kolaylıklar vaat ediyor; hacim, hız, ölçeklenme bunlardan bazıları. Ancak finansal okuryazarlığı düşük olan kesimlerin sürdürülebilirliği tartışmalı yeni çıkacak projelere karşı bilinçlendirilmesi elzem.

Her şeyden önce bir projede blockchain yaklaşımını kullanmak onu kullanmak zorunda olduğumuz anlamına gelir mi sorusunu sormak gerekiyor. Yatırımcıların uyumsuzluk durumunda ne yapacaklarına ilişkin yöntem ve sınırların belirlenmesi, hem regülatörler hem de yerleşik piyasa oyuncuları tarafından önem arz ediyor. 

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]