Fil'm Hafızası'ndan "Yılın En İyileri"

Fil'm Hafızası, geride bıraktığımız 2022 yılının en iyi filmlerini Pazarlamasyon okuyucuları için derledi.

Bir yıl önce yine bu satırlarda sizler için “Keşfe Değer” filmler hakkında bir seçki hazırlamıştık. Geçen yıl içerisinde ise yine birbirinden başarılı, etkileyici, akılları baştan alan filmlerle buluştuk. Geriye dönüp baktığımızda birçoğuna gönlümüzü kaptırmış olsak da içlerinden sıyrılan birkaçının aklımızdan hiç çıkmadığını fark ettik. Hani yıl içerisinde başarısını ödüllerle taçlandıran, hem sinema otoriteleri hem de seyirci açısından övgülere boğulan pek çok film arasından sıyrılıp da hep bizimle olan filmler vardır. Ve o filmleri herkesle konuşmak, sürekli yaşatmak istersin. İşte tam da bu sebeple Fil’m Hafızası olarak, bizim için “en”lerden oluşan bir seçkiyi Pazarlamasyon Dergisi’nin sevgili okurlarıyla da paylaşmak istedik. Şimdiden iyi seyirler...

Love, Deutschmarks and Death (2022) / Almanya’dan Bir Haber Al Gel Gurbet Treni: Aşk, Mark ve Ölüm / (2022)

Remake, Remix, Rip-Off: About Copy Culture & Turkish Pop Cinema (2014), Arabeks (2010) gibi başarılı yapımlarıyla belgesel sinemacılığına yeni bir boyut kazandıran Cem Kaya’nın yönettiği Aşk, Mark ve Ölüm (2022), Türkiye’den Almanya’ya altmış küsur yıl önce misafir işçi olarak giden gurbetçilerin hayatı üzerine yapılmış baş döndüren bir belgesel. Her ne kadar gurbetçilerin Almanya’da yarattığı müzik kültürü üzerine odaklanıyor gibi düşünülse de bundan çok daha fazlasını yapan bir film var karşımızda. İlk bölüm “Aşk”, hasret duygusuyla yaratılan müziğin yaraları sardığı; ikinci bölüm “Mark”, kendi sektörünü yaratan ve Alman Marklarıyla adeta dans edilen yıllara odaklanıyor. Son bölüm “Ölüm” ise duvarın yıkılması sonucu yükselen ırkçılığın başrolde olduğu sürece projeksiyon tutuyor. 

Yıllar süren araştırmaların, muazzam bir arşiv çalışmasının, adeta ilmik ilmik işlenen kurgunun eseri olan Aşk, Mark ve Ölüm; tabiri caizse gurbet elde yaratılmış bir alt kültürün perdede raks etmesinin en cazip hali. Gurbetçilerin yaban ellerdeki kültürel dönüşümünü, müzik üzerinden ustalıkla aktaran bu unutulmaz belgesel, şanını kulaktan kulağa yaymaya devam ediyor.

Tuba Büdüş

The Eight Mountains / Haymatlosun Güncesi : Le Otto Montagne (2022)

Kader iyi ya da kötü, her ne olursa olsun bize yukarıdan bakan dağlarda yaşıyor. Altın Lale ödüllü Felix van Groeningen ve Charlotte Vandermeersch’in yönetmenliğini üstlendiği The Eight Mountains (2022), Cannes Film Festivali Jüri Özel Ödülüyle yılın dikkat çeken filmlerinden biri olma özelliği taşıyor. Yazar Paolo Cognetti’nin aynı adlı romanından esinlenen film, henüz çocuk yaşlarda arkadaşlık kuran Pietro ve Bruno’nun büyüme öyküsüne odaklanıyor. Bireyin içsel yolculuğuna ve doğaya duyulan özlemi İtalyan Alplerinden Nepal dağlarına taşıyan The Eight Mountains, derin felsefi anlamları da süzgecinden geçirmeyi ihmal etmiyor. İnsan varoluşunun dayandığı önemli noktaları simgeleyen dağ motifi, filmde semiyotik işlevle başarılı bir biçimde kullanılıyor. İçimizdeki kırgın çocuğu ait olduğu yere teslim etmeyi vaat eden film, şehir hayatından ve sahte dostluklardan yorulmuş modern insanı lirik bir anlatıyla evine geri götürüyor. Pietro ve Bruno’nun sımsıcak öyküsü, baba-oğul iktidar çatışması, gerçek dostluk gibi kavramları hem duygusal hem de pastoral bir anlatıyla sunan The Eight Mountains, ayrıca izleyenleri yola çıkmaya davet eden bir motivasyona da sahip. 

İrem Yavuzer

R.M.N. / Kasvetli Bir Noel (2022)

Altın Palmiye ödüllü 4 luni, 3 saptamâni si 2 zile (2007) filminden tanıdığımız yönetmen Cristian Mungiu’nun yeni filmi R.M.N. (2022), bu sene de Cannes’da Altın Palmiye için yarıştı. Transilvanya’da bir köyde geçen film, Matthias’ın Almanya’daki işinden olaylı bir şekilde ayrılıp, Noel’den birkaç gün önce köyüne dönmesiyle başlıyor. Karısı ve oğluyla sorunlu bir ilişkisi olan Matthias, aynı zamanda köydeki eski sevgilisi Csilla ile olan ilişkisini de düzeltmeye çalışıyor. Köydeki ekmek fabrikasına Sri Lanka’lı üç göçmen işçinin gelmesiyle beraber köydeki huzurun bozulmasıyla filmin seyri değişiyor. Matthias’ın aile içi sorunlarını, köyün papazı olan babasıyla ilişkisini ve sevgilisini tekrar kazanma çabasını izlediğimiz film, bir yandan da bize Avrupa’nın göçmenlere olan bakışıyla alakalı da bir perspektif sunuyor. Konusuyla paralel bir görsel dünyası olan film bizi iki saatliğine Transilvanya’daki küçük bir köye hapsediyor. 

Ayça Torun

Hit the Road / Yola Devam mı? : Jadde Khaki / (2021)

Jadde Khaki(2021), Türkçe adıyla Yola Devam, bu yıl vizyona giren en iyi filmlerden mi bilmem ama bana göre en etkileyicisi. Bir aile, 94 dakika boyunca toprak yolda dura gide, düşe kalka, güle ağlaya ilerliyor. Babasının izinden giden Panah Panahi, bu yol hikâyesinde izleyicisini etkilemek için tüm duyu organlarına sesleniyor; özellikle de müziği sağ kolu olarak kullanıyor. Ne kadar hislerle ilgili bir anlatı olursa olsun, izlediğimiz aslında çok teknik bir film. Belli ki yönetmen sahnelerin süresinden karakterlerin nefes alışına kadar her detayı ince ince işlemiş. Bir komedi-dram filmi olarak, iki türü kusursuz biçimde bir araya getiriyor. Öyle ki; gözyaşıyla kahkaha, politikayla aile bağları, gerçekle hayal bozulamaz bir ahenkle akıyor. Tıpkı iyi bir satışçı gibi duygularımızı başarıyla yöneten ve öyküsünü sert bir gerçeklik üzerine oturtarak dünyadan da bağımızı kesmeyen bu filmin güzelliği karşısında kendini yalnız hissetmemek mümkün değil. Yine de “Yola devam mı?”

Esma Akalın

Burning Days / Birlikteyiz, Güçlüyüz! : Kurak Günler / (2022)

Türkiye sinemasının son yıllarına damga vuran yönetmenlerden Emin Alper, kamerasını Yanıklar isimli bir Anadolu kasabasına ve yeni tayin olmuş çiçeği burnunda bir savcı olan Emre’nin kasabada yaşadıklarına çeviriyor. Her noktasıyla kirlenmiş bir politik yapının içinde henüz bir tarafa çekilmemiş, paklığını kaybetmemiş ve bunların getirdiği toylukla birlikte var olan Emre, filmde de sürekli altının çizildiği şekilde bu “küçük yer”in tüm yabaniliğinin ortasına tepeden düşen bir ceylan olarak buluyor kendini. Gündelik bürokratik deneyimlerimizin neredeyse hepsinin yansımasının karşımıza çıktığı, yeni Türkiye’ye ait kodların incelikle hayat bulduğu olaylar silsilesi Emre’yi gittikçe daralan bir çemberin ortasına alıyor. Bu çember daraldıkça gri alanlar ortadan kayboluyor, iyi ve kötü gün yüzüne çıkıyor. Film, teknik unsurlarıyla seyirciyi büyük bir ustalıkla avucuna alıyor; öfkeden doğan bir güç duygusu ile elimizden tutup yalnız hissetmememiz gerektiğini söyleyerek bizi salondan uğurluyor.

Civan Serhat Çevik

Sick of Mysfelf / Tüm Bunlara Değer Mi Gerçekten?: Syk Pike / (2022)

2022 Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde dünya prömiyerini yapan İlgi Manyağı’nda Norveçli yönetmen Kristoffer Borgli, temeli epey sağlıksız bir ilişki izletiyor. Hep göz önünde olmak, tüm ilginin odağında yer almak, girdiği toplulukların sempatisini kendi üzerine toplamak konusunda sevgilisi Thomas ile sürekli bir yarış halinde olan ve birçok yol denedikten sonra nihayetinde çareyi sahte bir kurban psikolojisi simüle etmekte bulan Signe’nin elde ettiği bu ilgiyi sürdürebilmek için neleri göze alabileceğini izlerken bir yandan da bunu neden yaptığını sorguluyoruz. Empati yapması bile oldukça zor olan bir karakteri izlerken "Ben olsaydım ne yapardım?" diye düşünmeden veya “Tüm bunlara değer miydi gerçekten?” sorusunu sormadan edemiyoruz. Alıştığımız ve sevdiğimiz rahatsız edici Nordik kara mizah hikâyelerinin tonunu son anına dek hissettiğimiz Sky Pike (İlgi Manyağı), adıyla müsemma şekilde bu yılın ilgi odağı filmlerinden biri.

Hilal Önal

Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir