ABD 1929 buhranından sonraki en derin resesyonunu yaşarken FED, ekonomik durumu toparlamak adına ilkini 2008 yılı Aralık ayında başlattığı parasal genişleme (QE; Quantitative Easing) sürecinin azaltılmasına yönelik ilk adımı atmış bulunuyor. 18 Aralık tarihinde yaptığı açıklama ile 85 milyar dolar tutarında olan aylık tahvil alımlarının 10 milyar dolar azaltılmasıyla 75 milyar dolara düşürüldüğünü açıklayan FED Başkanı Ben Bernanke, ekonomik verilerin olumlu yönde seyrettiğini belirtirken yine de elde edilen iyileşmenin yeterli olmadığının altını çizdi. Parasal genişleme, merkez bankalarının piyasaya nakit enjekte etmesiyle bir nevi narkoz etkisi yaratıyor ve FED’in bu açıklaması ile artık narkozun dozunun azaltılacağı anlaşılıyor.
FED Açık Piyasa Komitesi (FOMC) tarafından yapılan açıklamada, "İstihdamdaki giderek artan ilerleme ve iş gücü piyasası görünümündeki gelişimlerin ışığında, komite varlık alım hızında ılımlı bir azaltma kararı vermiştir" denildi. Bernanke geçtiğimiz ay QE’nin azaltılmasının istihdam ve enflasyona bağlı olduğunu belirtmiş ve faizlerin QE sonlandırılıncaya kadar düşük kalacağını söylemişti.
Şubat ayında yerini halefi Janet Yellen’e bırakacak olan Bernanke, iki dönemdir sürdürdüğü FED Başkanlığı görevinde, 2008 global krizi başta olmak üzere oldukça ağır sorumluluklar yüklenmişti.
QE’nin azaltılması gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkileyecek?
FED’in QE’nin azaltılacağı açıklamasının hemen ardından piyasalar moral buldu ve Dolar yükselişe geçti. Lakin bu durumun başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan ülkeler (emerging markets) için çok da olumlu olduğu söylenemez. Yüksek cari açığa sahip olan ve hepsinin de önlerinde yakın zamanda gerçekleşecek genel seçimleri bulunan Türkiye, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Endonezya’nın, Morgan Stanley’in tabiri ile “kırılgan beşli” grubunun QE’nin azaltılmasından en çok etkilenecek ülkeler olması bekleniyor.
QE’nin azaltılması neden en çok gelişmekte olan ülkeleri etkileyecek?
Türkiye 2011 yılında 77 milyar dolar seviyelerinde olan cari açığını 2012 yılı itibariyle 49 milyar dolar seviyelerine indirerek kırılganlığını azaltma adına önemli bir başarı sağlamıştı lakin halen cari açığı kısa dönemli borçla finanse eden Türkiye için fon akışının ülke dışına yani tekrar gelişmiş ülkelere (ABD, Kanada, Avrupa) kaçması cari açığın finansmanı konusunda oldukça kötü bir senaryo oluşturabilir. Bu konuda karşıt bir görüş ise Fitch Ratings Kıdemli Direktörü Rawkins’ten geldi. Rawkins, ABD Merkez Bankası'nın (FED) aylık tahvil alım miktarını azaltması sonrasında, Türkiye'ye net sermaye akışlarında uzun süren bir yavaşlama beklemediklerini kaydetti.
ABD’de ekonomik verilerin daha yüksek bir ivme ile iyileşmesi durumunda ise FED’in QE’yi daha hızlı azaltacağı aşikar. JP Morgan Baş ekonomisti Yarkın Cebeci, konuyla ilgili olarak "Ekonomik veriler iyi geldiği takdirde azaltmanın hızı da artar, bu da gelişmekte olan piyasalar için kötü haberdir" şeklinde yorumda bulundu.
ABD’de olası ekonomik toparlanmanın hızla iyileşmesini takiben parasal genişlemenin de hızla azaltılacak olması durumunda, gelişmekte olan piyasaların bu duruma tepkisi nasıl olur, enflasyon ve faiz oranları ne seviyede seyreder, 2014 yılında Dolar değerlenir mi, gelişmekte olan piyasalara olan fon akışı tersine döner mi, QE kademeli olarak azaltılmaya devam eder mi? Tüm bu sorular hakkında ekonomi ve finans dünyasından farklı yorumlar gelirken, 2013 yılında elde edilen ekonomik veriler ışığında mevcut ortak kanı 2014 yılının ABD için toparlanma yılı olacağı şeklinde görünüyor.