Ekonomik Daralmanın Tüketiciye Yansımaları

Türkiye, 2010'lu yıllara girerken küresel ticaret gücünü artırma potansiyeli olan ülkeler arasında bulunuyordu. Avrupa Birliği müzakerelerinin tutarlı seyri, dış yatırımcı için önemli bir veriydi. Aynı zamanda ABD'nin 2008 krizinden çıkmak için Amerikan Dolarını fazladan bastırarak küresel ticareti artırmak istemesi de ülkemiz için önemli bir kaynak oluşturuyordu.

Bu kaynak, ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesine aktarıldı. Bu iki gelişme ülkemize yaklaşık 20 milyar USD'lık bir yatırım getirdi. 2010'lu yılların sonuna yaklaştığımızda ise 2019 ve 2020 yıllarında Türkiye ekonomisinin daralacağı ve ekonomik büyümenin -%2, -%3 civarında olacağı öngörülüyor.

Arkadaş görüşmelerinde "Zamanında Güney Kore ile aynı ekonomik seviyedeydik. Şimdi onlar uçtu, gitti." şeklindeki tespitlerin başlangıç noktasında 2010'lu yılların başı bulunuyor. Ülkemiz, ithalata dayalı büyüme modelini benimseyip, üretimini azaltınca mevcut durumu oluşturan süreci başlatmış oldu. GSMH, 10.000 USD civarında tıkandı ve "orta gelir tuzağı" adı verilen konuma yakalanmış olarak değerlendiriliyoruz. Ekonomi dışı alanlarda yaşanan gelişmeler ise ayrı bir yazının konusu olacak nitelikte.

"Grafiğe baktığımızda Türkiye’nin eski GSYH serisine göre her iki ölçüye göre orta gelir tuzağında olduğunu görebiliyoruz. Yeni GSYH serisine göre IMF serisinde tuzaktan çıkmış fakat tekrar giriyor gibi görünüyor, Dünya Bankası sınıflandırmasına göre ise hiçbir şekilde orta gelir tuzağından çıkamamış bulunuyor." - Mahfi Eğilmez

Ülkemizin Ekonomik Büyümesi Durdu ve Geriliyor

Ekonomik büyümenin durması ve sonrasında gerileyeceğinin öngörülmesi ile birlikte dış yatırım çekme gücünde daralma oluştu. Bunun yanı sıra çapraz döviz kurlarında oldukça dalgalı seyreden bir dönemi yaşıyoruz. Son 2 yılda Euro ve USD kurunda radikal değişimler yaşandı. Böylece ürün ithal etmek zorlaştı. İthal edilen ürün fiyatlarının liste fiyatları sürekli artarken tüketici gelirinin aynı oranda artmaması sonucu ise satın alma gücü düştü.

Üretim maliyetleri artarken mevcut maliyet artışı, tüketicinin satın alma gücünün düşmesi nedeniyle fiyatlara yansıtılamaz hale geldi. Aynı zamanda işsizlik de artmaya başladı ve ülkemiz "stagflasyon" dönemine girdi. Türk tüketicisi artık yeni sezon veya "sıfır ürün" almaktan ziyade ikinci kalite veya "az kullanılmış" ürünleri alarak ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor.

Dolap, Zebramo, Letgo, Sahibinden vb. mobil uygulamalar üzerinde önemli bir ekonomi oluşurken, tüketicinin satın alma alışkanlığında da radikal değişimlerin yaşanmasının önü açıldı. Yiyecek-içecek ihtiyacı dışındaki diğer ihtiyaçları karşılayabilmek için tüketiciler bu uygulamaları daha fazla kullanmaya başladılar.

Türkiye'de ve Dünyada "Sahte Ürün" Ticareti Artıyor

Türkiye'de ekonomik daralma ile birlikte orijinal ürün yerine sahte ürünlerin üretilmesinde ve tüketilmesinde artış yaşanıyor. Ülkemiz, başta Çin ve Hong Kong olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri, Singapur, Tayland ve Hindistan ile birlikte sahte ürünleri en çok üreten ülkeler arasında bulunuyor.

Türkiye ile ilgili tespitlerime geçmeden önce raporu size OECD'nin "sahte ürün ticareti raporunu" kısaca aktarmak istiyorum:

OECD'nin 18 Mart 2019 tarihli raporunda dünyada sahte ürün ticaretinin, tüm küresel ticaretin %3.3'ünü oluşturduğu ve pazarın büyümeye devam ettiği sonucu yayınlandı. 2016 yılında yaklaşık 509 milyar USD değerinde bir pazar oluştuğu belirtiliyor. Ülkelerin kendi içinde oluşan sahte ürün ticareti büyüklüğü ise bu değerin dışında tutulmuş.

OECD raporunda, 2016 yılında üretimi en çok yapılan sahte ürünler ayakkabı, giyim, deri eşya, elektrikli eşya, saat, tıbbi malzeme, parfüm, oyuncak, mücevher ve ilaç olarak tespit edilmiş.

OECD Raporunda Sahte Üretim Yapılan Ürün Grupları

Türkiye, ekonomik olarak oldukça çalkantılı geçecek yıllara doğru gidiyor. Ekonomik göstergeler olumlu seyir göstermezken, aynı zamanda mevcut durumdan nasıl çıkılacağı da belirsizliğini koruyor. Üretim alanında "orijinal ve özgün" ürünlerin üretiminde zorlanıyoruz. İkinci kalite ve sahte ürün üretiminde ise üst sıralarda bulunuyoruz. Tüketim alanında ise ekonomik seyir ve üretim konusunda kısır kalınması tüketici ihtiyaçlarının karşılanmasında ve tüketicinin ürün tercihinde farklı yöntemleri değerlendirmesinde etkili oluyor.

Mantıklı, geçerli ve uygulanabilir yapısal reformların paylaşılması ve gerçekleştirilmesi ümidi ile...

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir