Para insanlığın en akıllı buluşlarından. Her bir ürünü, üzerine eklenen emeği, değeri ölçmek için tek bir kıyas aracı olması çok pratik. Dünyadaki her ülkenin, coğrafyanın, şirketin hatta her insanın birbiriyle iş yapmasını sağlıyor. Her ne kadar dünya üzerinde yüzlerce para ve menkul değer varsa da bu para birimlerini (hatta teknolojinin ürünü kripto para birimlerini de) birbiri cinsinden ifade etmek mümkün. Ticareti, modern iş dünyasını var eden ana değişim birimi para. Kapitalizmin varlığınında, kapitalizm karşıtı eleştirilerin de temel dayanağı para. Paranın insan emeği üzerindeki hükmü, anti-kapitalist söylemin ana itirazı.
Bir malı para karşılığı almayı asırlardır kabullendik. Eminim ilk başta mal karşılığı bir kağıt parçası takas etmek dönemin insanlarına garip gelmiştir. Şu an kripto paraları içselleştirmekte zorlandığımız gibi bir zamanlar ağaçtaki elmaya, ırmakta akan suya bir fiyat etiketi iliştirmek tepki çekmiştir. Ama artık elmayı yetiştirip, toplayıp, kasaya dizip, markette satan veya sofraya getiren düzenli emeğin karşılığını tereddütsüz ödüyoruz. Metalar üzerinden bunu modellemeye daha yatkınız. Ancak işin içinden mal çıkıp sadece hizmet aldığımız bir paradigmada, hizmeti talep etmekte ya da buna değer biçmekte zorlanıyoruz.
Sosyal medyada “Onlarca yıl okudum doktor oldum ama kuaför kalfasının günlük kazancı benden fazla”, “Avukata gittim, iki paragraf dilekçe yazacak ama bir aylık maaşımı istedi”, “Tamirci geldi beş dakikada dünya para aldı gitti” serzenişleriyle sık sık karşılaşıyoruz. Uzmanlığa paha biçmek kolay değil. Öte yandan ahlaki kodlarımız başka bir insandan kendi yapabileceğimiz bir işi (alışveriş torbası taşıma, temizlik yapma vb.) para karşılığı talep etmekte de zorlanıyor. Malın içine gizlenmiş emeğe karşılık kolayca kurulan para denklemi, iş doğrudan emeği satın almaya gelince o kadar kolay kurulmuyor. Üstüne, insanlığın değer olarak benimsediği özgürlük, onur, irade, saygı gibi kavramları parayla almak isteyen nobran çabalar; hiçbirimizin benimsemediği hatta midemizde sert bir yumruk hissi yaratan, ortadan kaldırmak istediğimiz gerçekler.
Gelelim iş dünyasına. Yukarıda değindim, iş dünyasının temel birimi para. Şirketler kâr elde etmek için varlar. Mal ve hizmet yaratıp karşılığında para alıyorlar. Başarıları nakit akışlarına, mali bilançolarına göre ölçülüyor. Çalışanlarına emeklerinin karşılığını da para olarak ödüyor şirketler. Bakmayın paradan derin bağlar var olduğunu hissettiren biz aileyiz söylemlerine. Hatta şirketlerde mesai borsaların ve bankaların açılış kapanış saatlerine; uzun dönemli hedefler de sermaye piyasalarının şirketlerden istediği finansal rapor sıklığına göre üç aylık ya da yıllık olarak belirleniyor. İş dünyasında para dışında bir ölçüt yok. Yakın dönemde sosyal medya, pazarlama ve iletişim dünyası “etkileşim” adlı yeni bir ölçüm kriteri getirdi iş dünyasına. Ama iş dünyası akıllı davranıp etkileşimi de hızlı bir şekilde parayla alınır ve parasal karşılık olarak ölçülebilir hale getirdi. Günümüzde etkileşimin parayla manipüle edilebildiğini hepimiz biliyoruz. Ancak modern iş dünyasının önüne şimdi başka bir kavşak çıktı. Artık sadece finansal olarak başarılı olmak yetmiyor. İnsani değerleri, sürdürülebilirliği, doğayı, dezavantajlı toplulukları, toplumu, diğer canlıları gözetmek zorunda şirketler. Kimi zaman maddi başarıdan da öte bir gereklilik haline geldi bu. Doğaya, çevreye, topluma saygısı olmayan bir şirket finansal olarak ne kadar başarılı olursa olsun ayakta kalmakta zorlanıyor.
İşin kırılma noktası da burada. Bu değerler henüz iş dünyası tarafından maddiyat ölçeğine taşınmadı. Her ne kadar doğaya bıraktığı karbon emisyonunu karbon marketlerinden para karşılığı kredi alarak dengelemek gibi ara çözümler oluşsa da; değerlere saygının ölçümü ile finansal başarının ölçümünün kesişmesi kolay değil.
Müşterisine kaba davranan bir şirketin kaybı, o müşterinin alım gücünden çok daha büyük etki yaratabilir. Çocuklara, hayvanlara, doğaya destek için yapılan minik bir harcamanın yaratacağı olumlu imaj büyük bir finansal getiriyle sonuçlanabilir. Şirketlerin anayasasına yeni eklenen doğaya ve topluma karşı etkiyi, bildik parasal ölçümlerin dışında bir paradigmayla ölçmek gerekecek.
Eski kuşakların ticareti ahlaklı yaparsan illa karşılığını bulursun türünden bilgelikleri bizi bugüne getirdi. Dürüst esnafı mahalledeki alıcı bildi,çevreye zarar veren atölyeden müşteri ayağını kesti. Ama artık daha büyük bir dünyada yaşıyoruz. Belli bir noktaya dek medya ya da kimi devlet kurumları bağımsız gözlemci işlevini yaptı. Hangi kurumun kamu yararını ne kadar gözettiğini takip etti. Ancak dijitalleşme ile şeffaflığın ve bilgi akışı katbekat arttı, medya yorumlarıyla şirketlere karne vermek kolay değil. Şirketler medyayı da kendi taraflarına çekmek adına PR departmanları, devlet kurumlarını ikna etmek için lobi departmanları kurdu. Üstüne üstlük her kurum doğaya karşı sorumlu olduğu hatta bunu tüm gücüyle yaptığı iddiasında. Her kurum toplum için sorumlu davrandığı iddiasında. Hangi kurumun bunu sahici bir çabayla, hangisinin yeşil bir imaj çizmek için greenwashing niyetiyle yaptığını nasıl bileceğiz? Ahlakı, değerleri parayla ölçemeyiz ama nasıl ölçeceğiz?
Her şeyi para cinsinden hesaplamaya alışkın olan iş dünyasının önünde yeni bir paradigma olarak bu duruyor. Kurumların değerleri keşfetmesi harika, ancak bunun sahiciliğini ölçmek için nasıl bir yöntem geliştirmek gerek. Karlılığın her şey olmadığını anlayan iş dünyasının yeni sınavı burada olacak. Şirketler, üst sıralarda yer almak için can attığı en iyi işveren, en sürdürülebilir şirket, yaptığı işe en çok anlam katan kurum gibi listeleri daha da önemseyecek. Bu listeleri oluşturan somut verileri ve ölçüm metotlarını daha da çok düşünmeye devam edeceğiz.