Cambridge Analytica RTÜK’ü Haklı Mı Çıkarıyor?

İngiltere’de yayın yapan Channel 4 News’in, kendilerini “tüketici, takipçi, seçmen davranışlarını değiştirmek isteyen iş dünyası ve siyasi partilere hizmet sunan bir veri analiz şirket” olarak tanımlayan Cambridge Analytica isimli şirketin Facebook’tan topladığı veriler ile Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Seçimleri’nden Brexit’e, Kenya’dan Çek Cumhuriyeti'ne kadar dünyanın birçok noktasında seçimleri yönlendirdiğine yönelik yaptığı haber mart ayının küresel çapta yankı bulan en önemli konularının başında geliyor.

2014 yılında Cambridge Üniversitesi Profesörü Aleksandr Kogan’ın Facebook üzerinde yayınladığı basit bir anket uygulamasıyla toplamda 50 milyon kişinin bilgilerini toplayıp Cambridge Analytia’ya satmasına kadar uzanan sürecin sonunda şirket dünyanın birçok noktasında seçimlerin kaderini etkileyebilme yeteneğine kavuşmuş görünüyor.

Sorun şu: Facebook üzerinde yaptığınız yalnızca 68 beğeniden bile hangi siyasi görüş ya da parti taraftarı olduğunuzun 885 oranında tutarlı tahmin edilebildiği bir durumdan bahsediyorum. İsteyerek ve bilerek verdiğimiz datalarla birlikte sizi gerçekten sizden daha iyi tanıyan bu platformlar, masum reklamlardan oldukça uzakta ülkelerin kaderlerini değiştirir bir güce erişmiş durumdalar. The Economist’in “Dünyanın en değerli kaynağı: Data” manşetini atması tüm tabloyu özetler nitelikte.

Hem internetin yapısı gereği doğasında özgür bir platform olma kimliğini taşıması hem de insanların fikirlerini özgürce ifade edebilmesi taraftarı olduğum için her ne kadar internetin sansürlenmesi ya da kontrol edilmesi fikrine karşı olsam da, Cambridge Analytica skandalı sosyal medyanın aslında ülkelerin kaderlerini belirleme noktasında ne kadar tehlikeli olabileceğini gözler önüne serdi. Bu kapsamda yine mart ayı içerisinde yasalaşarak internetten yayın yapan Netflix, PuhuTv ve BluTv gibi platformlara RTÜK denetiminin önünü açan kanun, geniş kitlelere internet üzerinden yayın yapan mecraların denetim altında tutulmasını amaçlıyor. Her ne kadar kanun kapsamında YouTube ya da Facebook gibi sosyal medya platformları yer almıyor olsa da, önümüzdeki günlerde kanun kapsamına

alınmayacağının garantisi yok.

Cambridge Analytica skandalı, internet üzerindeki kontrolün sağlanması noktasında devletleri haklı çıkarıyor gibi görünse de ben kesin çözümün sansür ya da denetleme mekanizmalarında değil – ki günümüzde tüm bu engellemeleri aşmak oldukça kolay, pratikte pek bir anlamı kalmıyor - toplumun kendi iç dinamiklerinde yattığına inanıyorum. Bu kapsamda medya okuryazarlığı gibi derslerle birlikte yeni nesillerin eğitilmesinin ve devlet politikalarıyla halkın bilinçlendirilmesinin çok daha etkili bir yol olacağının kanısındayım.
Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir