Televizyonların hayatımızdaki yeri hepimizin malumudur. ‘Aman içeride ses olsun’ maksadıyla açılan televizyon, bir süre sonra ses olmaktan ziyade tüm hayatımızı kaplayan bir nevi jöleye dönüşmüş durumda. Hepimizin mutlaka gözünün takıldığı, arada bir izlediği, tanıtımlarından takip ettiği veya fanatik şekilde hiç kaçırmadığı programlar mevcuttur. (Herkes belgesel izlemiyor, milleti kandırmayın.)

Mayıs ayında RTÜK tarafından hazırlanan Televizyon İzleme Eğilimleri Araştırması’na göre televizyon programlarının izlenme sıklığında yüzde 76,7 ile yerli diziler ilk sırada yer alıyor, yerli dizilerin ardından yüzde 74,5 ile haberler, yüzde 49,7 ile Türk filmleri, yüzde 42,4 ile yarışma programları geliyor. Aynı araştırmada televizyonda öncelikli olarak yayınlanması istenen program türlerinde de yine yerli diziler ilk sırada yer alıyor. Birden fazla cevabın verildiği soruya cevaplar ‘Haber ve habere dayalı programlar’ yüzde 85,1, ‘Türk filmleri’ yüzde 74,8, ‘Yarışma programları’ yüzde 71, ‘Yabancı filmler’ yüzde 68,7 ve ‘Dini programlar’ ise 66,9 düzeyinde oldu. Görüldüğü gibi izlediğimiz programlar da yetmiyor, hep daha fazlasını istiyoruz. Bu noktada hiç ayrı kalamadığımız yarışma programlarından bahsetmek istiyorum.

Çoğu yurt dışından gelme olan yarışma programlarımızı kendimce ikiye ayırıyorum; bilgi yarışmaları ve reyting yarışmaları. Bilgi yarışmalarını da geride bırakıyorum, orada en azından belli bir birikim gerekiyor. Gerçi son zamanlarda çıkan birkaç program da yine buna istisna oluşturuyor ama olaya iyi yanından bakmak istiyorum. Gelelim reyting programlarına, bunlar atlamalı, zıplamalı, bol ünlü içeren, danslı, müzikli, eşlerin bildiği yarışmalar. Bu furyayı ilk olarak ünlü BBG evlerine bağlayabiliriz. Hiç tanımadığımız insanların bir ev içindeki yaşamlarını 24 saat merakla izlediğimiz, hunharca mesaj yollayarak oy gönderip evde kalmalarını sağladığımız zamanlarda başlayan bu ‘insanları kurtarma’ sevdamız günümüzde bir abartı halini aldı. Sonrasında dünyanın en manasız yarışmaları olan evlendirme yarışmaları başladı, ardından müzik yarışmaları, dans yarışmaları, bunların peşinde aynı yarışmaların az ünlülerle yapılanları ortaya çıktı. Şimdi de özellikle Acun Ilıcalı’nın yarışma programları müthiş bir ilgiyle takip ediliyor. Yine mesajla oy yolluyoruz, hem de normal hayatımızda konuşamayacağımız ünlüleri kurtarabiliyoruz. Ben Bilmem Eşim Bilir benzeri programlarda takım tutup, kazananlarla seviniyoruz.

survivor-konsey-13_640

Açıkçası yarışma programlarını izlerken bizim hoş vakit geçirmek dışında hiçbir kazancımız yok, kendimizi bu kadar kaptırmanın, çılgınlar gibi oy göndermenin manası yok. Bizim dışımızda herkes kazanıyor tabii. Kanal, yapımcı, GSM operatörleri, bilumum marka ve reklamcının yüzü gülüyor. Hatta bu durumdan artık internet siteleri de güler oldu, zira sırf yarışma programlarına özel siteler yapılmış durumda, topluca başvurabilme ve eski kayıtları izleyebilme imkânı sunuyorlar size.

Pazarlama boyutunda ise büyük bir savaş var. Sektör öyle bir hal aldı ki markalar sponsorluk için yarışır hale geldiler. O an yayınlanan programla ilgili binlerce tweet atılıyor, internet çalkalanıyor. Televizyonda yayınlanan yarışmanın perde arkasını izlemek için insanlar internet sitelerine hücum ediyor. Dolayısıyla her yarışma kendi bütünleşik pazarlama alanını doğuruyor. Büyük yarışmayı kapan sektöre neredeyse hâkim hale geliyor.

Televizyon en büyük mecramız, yarışmalar da onun en büyük oyuncağı. Eğlenmek, onlarla yarışmak, sinirlenmek bizlere kalmış bir durum. Naçizane önerim; kendinizi fazla kaptırmayın. Çünkü olay bizden çıkmış durumda.

Kariyer
Sosyal Medyayı Kadınlar mı, Erkekler mi Daha Etkin Kullanıyor?

Geçtiğimiz günlerde onuncu yılını tamamlayan Facebook’un  bugün 1,23 milyar aylık aktif kullanıcısı mevcut. Dünya çapında 37 ofis ve 6 binden fazla da [...]

Bunlar İlginizi Çekebilir